Hz. ALİ’NİN KUTSAL DEĞERİ, MUHARREM AYI VE ORUCUN KUTSALLIĞI

Saygıdeğer Ehlibeyt dostları! Muharrem ayı, Ehlibeyt dostlarının ibadet ve  yası matem ayıdır.

Bizim için çok kutsaldır? Mubarek Muharrem ayı hepimiz için hayırlı olsun. Hepinizi Ehlibeyt aşkıyla selamlıyorum. Bu muharrem’in birinci gününde, 12 İmamların atası Hz. Ali’nin, Muharrem ayının ve Muharrem orucunun kutsal değerlerini nacizane dilimin döndüğü kadar, özetleyerek anlatmaya çalışacağım.

Bismillahirrahmanırrahim.  Bismişah Allah, Allah: Bağışlayan, yargılayan yüce Allah’ın ismi ile Hz. Muhammed’in ve Ehli Beyt ‘in himmeti ile başlıyorum.  Allahumme salli ala Seyyidine Muhammed ve ala Ali Seyyidine Muhammed.  Laa ilahe illallah, hak birsin Muhammed’e Resulullah Ali yün Veli’yullah, Ehli Bey’i kerem- ullah, şefaat kıl ya Resulullah!

Bütün bu kâinata hüküm eden yüce Allah’ım! Kur an’ı Kerimde Şura süresinin 23 ayetinde, Ahsab süresinin 33. ayetinde methi şanesini yaptığın Ehli Beyti’ne salat ve selam olsun. Selamullah ya Hüseyin. Selamullah ya Hüseyin. Selamullah ya Kerbela’da susuz şehit düşen şühedalar:

          Ey yüce Allah’ım! Bize bu Muharrem orucunu, Kerbela matemini tutmayı nasip ettiğin için, sana şükür ve senalar olsun. Peygamberlerine, erenlerine, evliyalarına salat ve selam olsun. Kerbela şehitlerinin ruhu ilahi nurun ile şad olsun. Yezid’e, soyuna ve düşüncesine lanet olsun.

          Kerbela şehitlerinin ruhlarının hürmetine, bizleri doğruluktan, doğru yoldan ayırma. Yolumuzu yolsuza, işimizi haksıza düşürme ya Rabbim!

          Bu kutsal günün hürmetine, bu ortamda orucunu tutmuş, senin huzurunda el açmış, dua eden, af dileyen, istek ve arzularını sana bildiren Mümin, Müslüm biz kullarını, huzuru makamında eli boş geri çevirme ya Rabbim!

          Ey yüce Allah’ım! Biz senin kulunuz, Hz. Muhammed’in ümmetiyiz, Ehli Beyt ‘in bendesiyiz, yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım bekleriz, yalnız senden af dileriz. Bilerek veya bilmeyerek sana karşı bir noksanımız, bir isyanımız olmuşsa, sen rahman ve rahim olan ismin hakkı için bağışla ya Rabbim!

          Ey bu kâinatı yaratan yüce Allah’ım! Bütün bu insanlarımızın kinlerini sevgiye, hırslarını merhamete, düşmanlıklarını barışa çevir, Dostluk ortamı içerisinde kardeşçe yaşamalarını nasip et ya Rabbim!

          3’lerin, 5’lerin, 7’lerin, 12 İmamların, 14 Masumu Pakların, 17’ Kemeri Bestlerin, 40’ların yüzü suyu hürmetine bizleri merde, na merde muhtaç eyleme. Rızkımızı bol ve helal yoldan nasip eyle ya Rabbim! Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin aziz ruhu hürmetine, dert verip derman aratma, derdimize derman, hastamıza şifa, canımıza sağlık, yuvamıza mutluluk ver ya Rabbim!

          Erenlerin, Evliyaların aziz ruhlarının hürmetine tuttuğumuz oruçları, verdiğimiz lokmaları Yaptığımız duaları dergâhı izzetinle kabul eyle ya Rabbim! Emeklerimizi boşa verme. Bizleri Hz. Muhammed’in şefaatından, Ehli Beyt ‘in katarında didarında yolunda erkânında mahrum etme ya Rabbim! Tuttuğumuz oruçları, yaptığımız duaları Hz. Muhammed’in ve onun Ehlibeytinin ruhlarına bağışlıyoruz. Dergahı izzetinle kabul eyle. Kerbela şehitlerinin ruhlarını ilahi nurunla nurlandır, şefaatinle mükâfatlandır ya Rabbim! Selamullah ya Hüseyin, selamullah ya Hüseyin, selamullah ya Kerbela’da susuz şehit düşen şühedalar. Nuri nebi, keremi Ali, gülbangi Muhammedi. Dil bizden, himmet Hz. Hüseyin’den, yardım yüce Allah’tan olsun. Gerçeğe Hüü, Mümine ya Ali.

Hz Ali’nin kutsal değeri:

                Hz. Ali, Kâbe’nin içinde doğan Veliyullah’dır. Aleviler, Hz. Ali’yi niçin çok severler? Evvelâ, Hz. Muhammed’in amcasının oğludur. Aynı soydan, aynı kandan, Allah’ın evi olan Kâbe’nin içinde dünyaya gelen Ruh-u Veliyullahtır. Zahiri yönüylede; Hz. Muhammed kendi eliyle büyütmüş ve terbiyesini vermiş. İlmini, Hz. Muhammed’den almıştır. Hz. Muhammed’in, Hz. Ali hakkında söylediklerini ve Hz. Ali’nin kim olduğunu bütün İslam tarihçilerinden, farklı ifadelerle de olsa, bulursunuz. Gadir Hum bölgesinde gelen Maide Süresinin 67’nci ayeti şu emri verir: “Ey Peygamber!  Rabbinden sana indirileni tebliğ et.  Eğer bunu yapmazsan, onun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere fırsat vermez.”

 Allah tarafından gönderilen bu emir üzerine, Hz. Muhammed kendisinden sonra Hz. Ali’yi islam dininin Halifesi, vekili ve vasisi tayın ediyor. Bu olayı bir evvelki konuşmamda uzun- uzun anlatmıştım. Kadiri Hum hutbesinden alınan şu kısa metne bakın ne diyor:

 “Ey nas! Biliniz ki, Allah benim mevlamdır. Ben de bütün müminlerin Mevla’sıyım. Ben her kimin Mevla’sı isem, Ali de onun Mevla’sıdır. Her kim Allah’ı seviyorsa, beni sevmiş olur. Her kim, beni severse, Ali’yi de sevmiş olur. Her kim Allah’a düşmansa, benim de düşmanımdır. Bana düşman olan, Ali’ye de düşmandır. Ya Rabbi! Ali’yi seveni sen de sev. Ali’ye düşman olana, sen de düşman ol. Ali’ye yardım edene, sen de yardım et. Ali’yi hakir görüp, hakâret edeni, sen de hakir gör. Ali’nin eti benim etimdendir. Ali’nin kanı, benim kanımdandır. Ali bende, ben Ali’deyim. Hak daima Ali ile beraberdir. Çünkü o benimle birlikte, Ehl-i Beyti’mi temsil eder. Ya Rabbi!  Sen onu bütün kötülüklerden koru” Bu ve bunun gibi hutbeler, Maide Süresinin 67’inci ayeti emri üzere açıklanmıştır. Demek oluyorki, Hz. Ali’nin, Hz. Muhammed’den görevi devralması Allah’ın emriyle olmuştur.

                Şura Suresi Ayet 23: Habibim ümmetine söyle ki, ben size bu Hak Dini getirdiğim için, sizden bir ücret istemiyorum. Yalnız Ehl-i Beyt’ime katıksız bir sevgi ve bağlılık (biat) istiyorum. Hak, yolunda yürüyenleri bağışlar ve onlara ihsanda bulunur.

                Ali İmran Suresi Ayet 110: “Ey Muhammed’in Ehl-i Beyti! Siz insanlar için ortaya çıkartılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah’a inanan hayırlı bir ümmetsiniz. Kitap ehli olanlar inanmış olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu.”

                Şimdi düşünelim, Ali hakkında Peygamberimiz, o kadar övücü değerlere sahip sözler söylemiş ki, bunlar saymakla bitmez. Bir gün sahabeler, Hz. Muhammed’e: Ya Muhammed senden sonra, “İslâm ilmini kimden ve nereden öğreneceğiz?” diye sorarlar. Bakın, Hz. Muhammed ne diyor: “Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır. Bana gelip ilim öğrenmek isteyen, evvelâ Ali’ye gitsin.” Hz. Ali, Halifelik devrinde valilerine yazdığı emirnamelerinin 24 maddesi, Avrupa İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne aynen alınmıştır.

                İnsan hakları evrensel bayenemesini yazan Profesörler yazdıkları “DER İMAM” Kitabını incelediğiniz zaman: Bakın, yazan Profesörler Hz. Ali hakkında ne diyorlar. “İslam dünyası, Ali’yi yanlış tanıtmıştır. Biz Ali’yi incelediğimizde, O günden bugüne ışık tutacak kadar aydın ve adaletli bir Filozof olduğu meydana çıkıyor.” Alevi inancı Hz. Ali ile üretilmiş ve aidiyeti Ali’ye aittir. Aleviliğin künyesini sorarsanız, Hz. Ali’dir.

                İman ve ilim bakımında, Hz. Ali’yi diğer halifeler ile veya Muaviye ile eşdeğerde görmek, Hz. Muhammed’in getirdiği İslam Dini’ne ihanettir ve inkârdır. O kişi bilmiyerek yapıyorsa, Allah afetsin. Ama bilerek yapıyorsa, kişinin inanç ve imanından kuşku duyulur. Onlara, bırakın İslam demeyi, Müslüman bile denmez.  Şimdi bir de Hz. Mevlana, Hz. Ali’yi nasıl tanıtıyor, ona bakalım.

KASİDE-NAT-İ ALİ (Mevlana Hazretleri’nden)

                Herkese acıyan merhametli Tanrı’nın ismiyle başlıyorum. O açıklayıcı İmam, o Tanrı Velisi, sefa ehlinin vücut güneşidir. Yerde, gökte, mekânda, zamanda Hakla duran o İmam’ın zatı, iç ve dış temizliğiyle vasıflanmak vaciptir. Çünkü küfürden ikiyüzlülükten kurtulmuştur, temizdir. Onun konağı birlik âlemidir. Dünyevi ve beşeri sıfatlardan dışarıdır. O insanın hakikati ve canı gibiydi. Her şey fanidir, fakat can yaşar, ölmez. Onun hareketi kendinden diri olan ezeli varlıktandır. Beka çevresinde döner dolaşır. Yaratıkları, yaratanın zatı gibi bakidir. Hakkın yüksek sıfatları Ali’nin vasfıdır. Kâbenin içinde insan sıfatına büründü’de Ali diye dünyaya geldi. Hakkın sıfatları zaten ayrı değildir. O, Tanrının zatına yapışmış, o olmuştur. Hani duyduğun Lâ Utun o gizli hazinesi yok mu? İşte o odur.

                Çünkü o, haktan, hakla görünmüştür. O hazinenin nakdi, tükenmez ilimdi. İşte o ilimden maksut, yüce Ali’dir. Hakkın hikmetini ondan başka kimse bilemez. Zira o hakimdir, o her şeyin bilginidir. İptidasız evvel o idi. Sonsuz ahir de o olur. Peygamberlere yardım eden o idi, Velilerin gören gözü de hakikaten odur. Yüzünün nurlu parıltısı, kendi ziyasında bir güneş yarattı.

O, Hak iledir; Hak ondan görünür. Hakka ki o Hak ile ebedidir. Ademin toprağı onun nurunda idi. O sebeple meleklerin tacı oldu. Allah’ın isimleri ondan belirdi. O temiz ve yüce imamın ilmi sayesinde, Âdem her şeyi anladı. O nur tek olan yaratanın nuru olduğu içindir ki, Melekût onun huzurunda secde ettiler. Evet, muhakkak ki, Âdem o imamın nuruyla,  bütün ilahi isimleri bildi. Şit, kendinde Ali’nin nurunu gördü ve yüksek âlemi öğrendi.

                Nuh, kendini yüksek menzile ulaştırıncaya kadar, istediğini hep ondan buldu. Gene ondandır ki kurtuluşa eren Nuh, nehirde gayret tufanını buldu da, belâdan kurtulmuş oldu. Halil Peygamber, dostlukla onu andı da, ateş ona al Lâle oldu. Nemrut’un ateşi, o Allah’ın dostuna hep gül, nergis, lâle oldu. Gene o idi ki, keyfiyle kendi koyununu, İsmail’e kurban etti. Yusuf kuyuda onu andı da, o saltanat mülkünü süsleyen tahtı buldu. Yakup, onun önünde inledi de, Yusuf’un kokusunu alıp gözleri açıldı.

İmren’in oğlu Musa, onun nurunu gördü de, uzun geceler hayran kaldı. Kırk gece kendinden geçti; kavuşma ve görüşme zevkine daldı. Sonra dedi ki: Ya Rabbi! Bana bu lütuftan bir alamet ver. Hak ona işte sana Yedi Beyza nurlu el Verdim dedi. Gene Ali’nin sevgisidir ki, Meryem’e arkadaş oldu da, İsa vücuda geldi. O, şeriatta ilim şehrinin kapısıdır.  Hakikatte ise iki cihanın beyidir. İki cihanın sultanı Muhammed Hakk’a yakınlık derecesinde, Allah’a kavuşmanın harem yerinde onun sırrını gördü. Ali’nin nutkunu Ali’den dinledi. Ali ile birleşen o yerde, Ali’den başka kimse bulunmaz.

Allah yolunda gidenler isteyicidir; Ali istenilendir. Söyleyenler, söyler susarlar. O susmaz söyler. Ebedi ilim onun göğsünde parlayıp göründü. Vahiy olunanların sırlarını, o hakikat olarak bildi ve bildirdi. Ümmetlere haykırdı: “Allah yolunda Ali sizin kılavuzunuzdur.” Allah’a içi doğru olanlar, yüzlerini ona çevirmişlerdir, o şah’tır. Doğru yolu gösterendir, efendidir. Bütün Peygamberlerin sırrında idi. Cenabı-ı Mustafa der ki: “Benimle açıkça beraber bulundu.” Dinde, evvel ahır o idi. Allah ile içli dışlı o idi.

İşte bunları söyledim ki, bu yüksek mananın nüktesini öğrenesin de, yüksek velayete eresin. Sence apaçık bilinsin ki, hakkıyla yüce olan odur. Ey efendi! Benimle boşuna kavga etme, bu böyledir, hakikat budur ki biz hepimiz zerreyiz, güneş odur. Biz hepimiz damlayız, deniz odur. Çünkü Tanrı, Kuran’da kendini Ali diye vasfediyor.”(*)  “Mevlana” Hz. Ali’yi böyle tanıtarak, şükür ve senayla anlatımını belirtir.

İşte Ali’nin fazileti böyle yüksektir. Peki, yine okuyucularımın vicdanına bırakıyorum: Böyle bir Hz. Ali, diğer Halifeler ile veya sahabeler ile eşdeğerde tutulur mu? Ali’yi sevmek dinsizlikse, yer gök şahit olsun, ben dinsiz oğlu dinsizim. Bilmem anlatabildim mi? 

                Onun için Aleviler, Hz. Ali’yi, diğer Halifelerden ve sahabetlerden çok severler. Sizlere sormak istiyorum: Hz. Muhammed’in bu kadar meth-i şanını yaptığı ve Kur’an’da haklarında ayet inen Ehl-i Beyt, Ehl-i Beyt’in de bir ferdi olan Ali, sevilmez mi?  Mevlana’nın dediği gibi “O Hakla Hak olmuş Veliyullah’ tır.” Onun için, Alevi inancının baş mimarı Hz. Ali ve Ehl-i Beyttir. Aleviler, ibadetlerinde, dualarında ve gülbanklarında Hz. Muhammed’le beraber, Hz. Ali’yi, Ehl-i Beyti ve 12 İmamları daima zikir ederler.

Kaynak

(*) Hz. Mevlana’nın Divan-ı Kebir’den Seçme Şiirler eseri Farsçadan Türkçeye çeviren Mithat Baharı Bey’dir. Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü’nün 10.07.1963 tarihinde ve 19622 sayılı emriyle Şark İslam Klasikleri Serisi’nde ikinci defa olarak 5000 adet basılmıştır. Her türlü basım ve yayın hakkı Milli Eğitim Bakanlığına aittir. İşte bu Nat-ı Ali Kasidesi bu kitabın seçme şiirler bölümünün 3-5 sayfalarında yazılıdır.

Muharrem Ayı’nın Kutsallığı

          Muharrem ayı Hicri takvimin birinci ayıdır. Farsçada onuncu güne “aşure” derler. Aşure demek, “on” demektir. Alevi inancında Kerbela Vakasıyla özdeşleşen on veya on iki günlük bir Muharrem orucu vardır. Bu oruç ile Kerbela yası (matemi), öylesine birleşmiştir ki, birçok Alevi bu orucu tutarlar. Yası (matemi), tuttukları oruçla birlikte yaparlar. Amma farklı özellikleri olduğunu bilmezler. Sorulduğunda, orucu da, matemi de, Kerbela şehitlerinin acısını yaşamak ve yaşatmak için tuttuklarını söylerler. Neyi, niçin yaptıklarını seçemezler, onun için bu anlatımda, neyi, niçin, yaptığımızı anlatmaya çalışacağım.

          Tarih kaynaklarına göre, Müslümanlıktan çok önce, Arap, İsrail, Fars milletleri tarafından, Muharrem ayının onuncu (Aşure) günü kutsal kabul edilen bir ortak değer olmuştur. Tarihler bugünün değerini ve kutsallığını, birçok Peygamberin kurtuluşa ve selamete erdikleri gün olarak verirler. İnsanlar Peygamberlerine olan sevgi ve inançlarından dolayı, bugünü kutsallaştırmışlar. Onun için Hz. Muhammed’den evvel gelen Peygamberler de bu kutsal günde, Yüce Allah’a, şükür ve senalarını ifade etmek için oruç tutmuşlar ve Nuh Peygamber’in kurtuluş çorbasından pişirip, fakir fukarayı doyurmuşlar. Allah’ın rızasını kazanmak için hayır-ihsan yapmışlar. Hz. Muhammed de, Hz. Ali de Muharrem’de 10 gün oruç tutmuşlar ve çorbalarını pişirip, hayır-ihsan yapmışlar. Bütün tarihler, Kerbela olayına kadar olan zaman dilimi içerisinde Muharremin kutsallığını bu şekilde ifade ederler.

  1. Âdem Ata’nın tövbesinin kabul edildiği gün için, bir gün,
  2. İbrahim Peygamber, Nemrut’un ateşinde yanmadığı gün için, bir gün,
  3. Nuh Peygamber’in gemisinin karayı bulduğu gün için, bir gün,
  4. Musa Peygamber’in, kavmini Firavun ’un şerrinden kurtardığı ve Allah ile bin bir kelâm danışmasına, bir gün,
  5. Yunus Peygamber’in, balığın karnından kurtulduğu gün için, bir gün,
  6. Eyüp Peygamber’in, dertlerine şifa bulduğu gün için, bir gün,
  7. Yakup Peygamber, oğlu Yusuf Peygamber’e kavuştuğu için, bir gün.
  8. İmam Zeynal Abidin’in, Kerbela’da sağ olarak kurtulduğuna Beş gün. Bununla 12 imamlar aşkına 12 gün oluyor.  

     Muharremde tutulan oruç! Geçmiş bütün Peygamberlerin kurtuluş ve selamete erdiklerine ve İmam Zeynal Abidin’in kerbela’da sağ kurtulmasıyla, Ehlibeyt’in soyunun dünyada varlığının devam etmesine şükür sena orucudur. Oruç en kutsal ibadettir.

          Daha birçok Peygamberlerin de, kurtuluş ve selâmete ulaştıkları günler elbette ki vardır. Fakat tarih kaynaklarının bize verdiği değerler bunlardır. Muharrem’in birinde 12’sine kadar tutulan bu şükür orucunyla beraber, yası matemde tutarız.  Kerbelada şehit olan 72 şehidin içinde 19 kişisi, Hz. Hüseyin’den altı aylık Ali asgar’a kadar Ehlibeyt soyunda olanlardır. Kuran’ın kutsal dediği 10 Muharrem günü şehit edilmişlerdir. İşte Muharremde tutulan şükür orucuyla birlikte, kerbela şehitlerininde yası matemini beraber tutarız. Bakalım Kur’an 10 Muharrem için ne diyor: Rahman Suresi’nin 39. Ayeti. Bu ayet hicretten evvel mekke’de gelmiştir. “O gün ne insana, ne de cine suçu sorulur.” diyor. Mekke’de Rahman suresi indikten sonra, Hz. Muhammed de, Hz. Ali de Muharrem Ayı’nın birinden onuna kadar oruçlarını tutarlar. Nuh’un kurtuluş çorbasını pişirip, hayır-ihsan ederler.

          İşte bu ayet, 10 Muharrem aşure gününün kutsallığını açık ve net olarak ortaya koyuyor. Aleviler için, 10 Muharrem’in ikinci bir kutsallığı daha var. Kerbela vakası, tam bu 10 Muharrem kutsal günde olmuştur. Rahman süresinin 39’uncu ayetinin ifade ettiği: “O gün ölen insanlara ne de Cinler’e sual sorulmaz.” İfadesi açıkça ortadadır. İşte ifade edilen o kutsal günde Peygamberimizin sevgili torunları şehit edilmiştir.

          Bu sebepten on Muharrem, matem kutsallığı, Alevilerin gönlünde kelimeler ile ifade edemeyeceğimiz bir değeri vardır. Onun için Muharrem’in birinden on üçüne kadar yas ve matem günleridir. Kerbela şehitlerinin anısına yapılan yas ile birlikte de on veya on iki gün şükür orucu ile birlikte tutulur. Bu orucun birinci sebebi, yukarıda anlattığımız peygamberlerin anısınadır. İkinci bir sebebi de, Kerbela’da bütün Ehli Beyt erkekleri şehit edilirken, Hz. Hüseyin’in büyük oğlu İmam Zeynel Abidin ağır hasta olduğu için ve babası müsaade vermediği için sağ olarak kurtuluşu içindir. Hz. Peygamberin soyu olan İmamlar ve Seyitler, İmam Zeynel Abidin’den devam etmiştir. Hz. Muhammed’in ve Ehli Beyt ‘in soyunun dünyada devam etmesine karşılık, Allah’a, şükür ve senalarını ifade etme ibadeti olarak, On İki İmamlar aşkına, on iki gün şükür oruç tutulur.

          Demek oluyor ki, Aleviler, hem peygamberlerin kurtuluş ve selamete ermelerine, hem de Hz. Peygamberin soyunun dünyada kesilmeyip devam ettiğine, şükür ve sena olarak oruç ibadetini yerine getirirler. Buraya kadar Alevilerin nasıl bir inançla, itikatla Muharrem ayında olan olaylara inandıklarını anlattık. Şimdi bir de Kur’an’a bakalım. Kur’an Muharrem orucu için ne diyor.

Kur’an-ı Kerim’e Göre Muharrem Orucunun Kutsallığı

Bakara Suresi’nin 183. ayeti aynen şöyle diyor:  Ey inananlar! Oruç sizden evvelki kitap ehli olanlara farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size de sayılı günler de farz kılındı.”

Ayet 184: “İçinizde hasta olan veya yolculukta olanlar, tutamadığı günlerin sayısınca, diğer günlerde tutsunlar. Orucu tutmaya mazereti olanlar, dayanamayanlar, her bir gün karşılığı, bir yoksulu doyuracak kadar fidye (sadaka) versinler. Her kim iyilik yaparsa, o iyilik kendisinedir. Oruç tutmanız, eğer bilirseniz sizin için hayırlıdır.”

Mevlânâ Hazretleri Mesnevinin cilt 2 sayfa 460 Ariflerin Menkıbeleri Şöyle anlatıyor. “Müminlerin emiri Hz. Ali Tanrı ondan razı olsun,

Aşura’nın on gün orucunda Hz. Muhammed Mustafa’ya uymuştu. Hz. Ali’de Peygamber gibi oruç geceleri hiç yemiyordu. Hz. Muhammed, Hz. Ali’ye baktı, onda zaaf alameti gördü. Bunun üzerine, Hz. Ali’ye! “Ben sizin biriniz gibi değilim” dedi. Fakat Tanrı tarafından, bende sizin gibi bir insanım. Aradaki fark, “Bana vahi yolu ile güç, kuvvet veriliyor.” buyurdu. Kur’anı Kerimde Fussılet süresinin 6 ıncı ayeti emir buyuruyor. “Ey Muhammed! Onlara söyle: Bende sizin gibi bir insanım. Bana tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyolunuyor, ben o Tanrının emriyle hareket ediyorum. Hz. Mevlana’nın verdiği kaynakta açıkça görülüyor ki, Hz. Muhammed ile Hz. Ali’de Muharrem ayında 10. gün oruç tutmuşlar. Hz. Muhammed ile Hz. Ali’nin oruç tuttuğu Muharremin 10 gecesi için Kur an meali Abdulkadir Gölpınarlı. Fecr süresi ayet 1+2 “An dolsun ağaran sabaha ve on geceye”. İsmail Hakkı Baltacıoğlu mealinde. “On gece hakkı için”. Yaşar Nuri Öztürk mealinde. “On geceye”. Maarif Kütüphanesi Kur an meali Fecr süresi ayet 2 “Karanlık 10 geceye an dolsun”. Bedri Noyan Dede Baba manzume halindeki Türkçe Kur an meali, Fecr süresi ayet 1+2 “Bak gün ağarmasına, yine bak on geceye”. İsmail Hakkı İzmirli Kur an mealinde Fecr süresi ayet 2. “On gece hakkı için”. Diyanetin Kur an mealinde de ayet 1. “Tanyerinin ağarmasına an dolsun”.

          Bütün araştırmaların neticesinde Muharrem ayının ilk on gününde Hz. Muhammed’de, Hz. Ali’de oruçlarını tutmuşlar. Elimizdeki mevcut Kur an’ları incelediğimizde zilhice ayında her hangi öne çıkacak bir kutsal olaya rastlanmıyor. Fakat diyanetin tek bir baskısında, “Zilhicce ayının ilk 10 gecesine an dolsun” diye yazıyor. Bütün araştırmalara göre kutsal ay Muharrem ayı olduğu biliniyor. Çünkü Hz. Muhammed’den evvel gelen Peygamberler zamanında kutsal sayılan ay Muharrem ayıdır. Hz. Muhammed’de Peygamberliğin gelişinden ve Hicretten sonra, Medine’de gelen Bakara Süresinin 185 inci ayetinin gelişiyle Ramazan ayıda kutsal sayılmıştır. İslam Din’inde evvel Ramazan Ayı’nın kutsallığını hiçbir tarih kitaplarından bulamadım ve bulamazsınız. Fakat İslam Din’inden evvel kutsal ay olarak Muharrem ayı olduğunu bütün tarihler yazar.

          Bu gün’ki din ve bilim adamlarının dikkatine sunmak istiyorum: Kerbela katliamı işte bu kutsal günde yapılmıştır. Hz. Muhammed’in getirdiği bu din, dört halifeden sonra tam 86 yıl, bu İslam düşmanı, sahde Müslümanların elinde kalmıştır. Hem de her yaptıkları melâmeti, ihaneti, Hz. Muhammed’in sünnetidir, diye, sahte hadisler ile Hz. Muhammed’in yaftasını yapıştırarak, İslam dinini yeniden kendi cahiliye devri inançlarına göre düzenlemişlerdir. Elbet ki bu mübarek kutsal günde, Peygamberin evlatlarını en acımasız insanlık dışı bir zulüm ile öldürdüler. Tabi katliam yaptıkları güne, bu gün kutsal gündür diyemezler. Muharrem’in kutsallığını ortadan kaldırmazlarsa, bütün Müslüman âlemi isyan edebilir. Çünkü insana sormazlar mı? “Böyle bir kutsal günde, harbin yasak olduğu ayda, Kur’an ayetleri ile kutsallığı ifade edilen bu mübarek günde ve ayda sen nasıl harp edersin? Üstelik de şefaat beklediğimiz Peygamberimiz Hz. Muhammed’in evlatlarını katledersin!” insana sormazlar mı? İsyan etmezler mi? İşte bu tehlikeyi gördükleri için, zamanın satılmış alimlerine bu ayetlerinde zillhicce veya Ramazan ayı için olduğunu söyletmişler.

          Hatta Fecr süresinin kutsadığı Muharremin 10 gecesine; Zilhice ayı ismi vermişler. Muharrem orucu için gelen Bakara 183’üncü ayeti Ramazan orucu için deldiğini söyletmişler. o günden bugüne kadar böyle gelmiş, ama neden böyle devam etmek isteniyor? Bunuda ben bu günün din alimlarine sormak istiyorum. Sizin bu yapılmış, düşmanlıklar ile, ihanetler ile bir alâkanız yoktur. Neden halen bu yanlışlıkları ve iftiraları devam ettiriyorsunuz? İslam Dini düşmanı Muaviye’ye, Yezid’e Hazret diyerek değer veriyorsunuz? Hakikatı neden insanlara söylemiyorsunuz?

          Dünya tarihlerine baktığımız zaman, birçok milletin geçmiş tarihinde buna benzer ihanetler, yanlışlıklar olmuştur. Bakıyoruz da o insanlar, şimdi aynı yanlışlıklara veya yapılmış ihanetlere devam etmiyorlar. Günün şartlarına uygun en doğru olanını bularak, onu uyguluyorlar. Neden biz Türkler, yıllarca Arab’ın uyguladığı ihanetin, yanlışlıkların, hâkimiyeti altında inleyen bu dinimizi kurtarmıyoruz? Halen kendini Müslüman sayan bir kesim, diğer bir kesimi dinsizlik ile hakir görmeye, aşağılamaya hatta öldürmeye kadar gidiyor? Bu körlük, bu ihanet daha ne kadar devam edecek?

          Lütfen bu 183’üncü ayeti çok iyi anlamaya çalışalım. Bakın ne diyor: “Ey inananlar! Oruç sizden evvelki kitap ehli olanlara, farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size de sayılı günlerde farz kılındı.” Şimdi iyi düşünün lütfen. On Muharrem ve Muharrem ayı daha Müslüman dini gelmeden evvel, gelmiş geçmiş Peygamberlerin kurtuluş ve selamete çıktıkları gün olduğu için kutsallaşmış. Kur’an-ın dediğine baktığımız da, geçmiş bütün Peygamberlere de farz kılınmıştır. Sonradan da Hz. Muhammed’e ve onun ümmetine de farz kılındığını net bir şekilde açıklıyor. Hz. Muhammed de, Hz. Ali’de daha Mekke’de iken Rahman süresinin gelişinden sonra, onlar da artık her yıl ibadetlerini yapmışlar. İşte 183’ üncü ayetin verdiği farz orucu, muharrem ayında tutulan oruçtur.

          Ramazan ayının orucu henüz emredilmeden evvel, Hz Muhammed, Muharrem ayında Hıra mağarasına inzivaya çekilerek, oruç ibadetini tamamlarmış. Sonunda da Nuh Peygamber’in kurtuluş çorbasını pişirip, fakir fukaraları doyururmuş. Mekki surelerin de “Savm” diye geçen kelimenin Türkçe anlamı: “Sükût” yani söz sarf etmeme anlamına gelir ki, bu da insanlar ile ilişkiyi kesip ibadet etmek, demektir. Putperest Araplarda ’da, İslam öncesi oruç tuttuklarına dair hiç bir kaynak yoktur. Fakat, yalnız Kureyş ’ten bazı kimseler, Cahiliye devrinde Muharrem ayında bir ay müddetle “Tahannus” (günahlara kefaret) olmak üzere Hıra dağına çekilip ibadet ederlermiş [1].

          Şimdi hepimizin aklına şu soru geliyor: Kur’an ayetinin ifade ettiği, Muhammed’den evvel olan kitap ehli peygamberlere hangi oruç farz kılınmıştı? Muharremin birinden onuna kadar olan sayılı günler mi?  Yoksa Hz. Muhammed Miraç’a gidip geldikten hicretten sonra, Medine’de inen Bakara Suresi’nin 185. ayeti ile farz kılınan Ramazan orucu mudur? Kur’an: Bakara Suresi’nin Medine’de geldiğini verir. Hz. Muhammed’in Mekke’den, Medine’ye hicreti miladi tarih 621 dir. Görülüyor ki, Ramazan orucunu farz kılan ayet hicretten sonra gelmiştir. Muharrem ayının kutsallığı bundan çok ileri tarihlere dayanıyor. 183’üncü ayette gayet net bir şekilde açıklıyor. “Ey insanlar! Oruç sizden evvel ki kitap ehli olanlara farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size de sayılı günlerde farz kılındı.” Artık Muharrem orucu için gelen bu ayeti, Ramazan orucuna yorumlamak, Kur’an’a ve İslam’a ihanettir kanısındayım. Ramazan orucunu ele alacak olursak.

          Kur’an’a göre Ramazan ayının kutsallığı, Hz. Muhammed’e ilk vahyin geldiği ay olduğu için kutsallaşmıştır. Kur’an, o sebepten, kutsal ay olduğunu işaret eder. İlim adamları ve tarihçiler ise, Ebu Sufyan, Ramazan ayında 3000 kişilik bir ordu ile Medine’nin üzerine gelir ki, Hz. Muhammed’i de, Müslümanlığı da yok etsin. Hz. Muhammed: Medine’ye geleli, henüz bir yıl olmuştu ki, ne askeri, ne de ordusu vardı. Fakat topladığı 300 kişilik imanı bütün sivil bir toplulukla ve yüce Allah’ın kuvvetiyle 3000 kişilik Sufyan’ın silahlı ordusunu harap etmiştir. Mekke’nin çok sayıda ileri gelen müşrikleri, Bu Bedir savaşında hayatını kaybetmişler. Hz. Muhammed de ilk zaferi Ramazan ayında kazanmıştır. Onun için tarihçiler ve bilim adamları der ki: “Ramazan ayındaki Bedir savaşı, mucize olarak kazanılmasaydı, aksi takdirde ne Muhammed, ne de İslam dini olmazdı Bu yüzden Ramazan ayı kutsallaşmıştır.”

Şimdi bir de bakalım Kur’an Ramazan ayının kutsallığına ve orucuna ne diyor. Bakara süresi ayet 185 aynen şöyle emrediyor: “Ramazan ayı ki, onda Kur’an insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayıran belgeler olarak indirildi. Sizden bu ayı idrak eden, onda oruç tutsun. Hasta veya yolculuk ta olanlar, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. Bu kolaylıkları, size yol gösterdiğine karşılık, onu ulumanız için meşru kılmıştır. Ola ki Şükür edesiniz.” Dikkat edecek olursanız Ramazan orucu hakkında gelen ayet ile Muharrem orucu hakkında gelen ayetlerin ifadeleri birbirinden çok farklı.

Muharrem orucu hakkında gelen ayetlerde: “Ey inananlar! Oruç, sizden evvelki  kitap ehli olanlara farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız, diye, size de sayılı günlerde farz kılındı.” diyor. Bu ayet yalnız Muharrem Orucu içindir.

Ramazan ayı ve orucu için gelen 185. ayet: “Ramazan ayı ki, onda Kur’an insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi. Sizden o ayı idrak eden, onda oruç tutsun.”

Özetle bu her iki oruç hakkında gelen, ayrı ifade ve anlam taşıyan ayetlerin emir veren cümlelerini yazdım, gerisi ayrıntıdır. Bu ayrı ifadeler ile ayrı mesajlar veren ayetleri, hile-yi şerre başvurarak, Ramazan orucu üzerinde birleştirmişler. Maksatları, Muharrem ayının ve Muharrem orucunun kutsallığını ortadan kaldırsınlar. Neden diye sorarsanız; Muaviye ile lânet Yezid’in ve Mervan’ın, dolayısıyla Emevi’nin, 86 yıllık hilafet döneminde, Hz. Muhammed’in soyuna ve İslam’a yaptıkları katliamları ve düşmanlığı meşrulaştırmaktır.

          Elbette ki, bu her iki oruçta, Kur’an ayetleri ile bildirilen farz oruçlardır. İnançlı insanların bunlara her hangi bir itirazı olamaz. Yalnız, Aleviler Ramazan orucunu 30 gün olarak tutmazlar. Bilinçli Aleviler, Kadir Gecesi önünde ve arkasında olarak üç gün tutarlar. Ramazan Bayramı’nı da hiç yapmazlar. Sebebini! 08/08/2020’ tarihinde Kadiri Hum olayını anlatırken, gayet açık ve net bir şekilde anlatmıştım. Tekrar anlatmayı gerek görmiyorum. Buna karşılık Sünniler de, Muharremde oruç tutmazlar. Peygamber’imizin evlatlarına Kerbela’da yapılan katliamın anısını yaşatmazlar. Ne bir mevlit, ne de bir ibadet veya bir anma günü yaptıkları görülmemiştir. Yalnız bazı aileler, günün ve anlamını bilmeseler de, o ayda Aşure pişirirler. Sorduğumuzda da, “Annem pişirirdi, bize de her sene pişirin, sevaptır demişti de, biz de pişiriyoruz” derler. İşte Emeviler, Hz. Muhammed’in getirdiği İslam Dini’ni inanılmaz bir şekilde tersine çevirmişlerdir. Bizim Lanet okuduğumuz kişiler, o günki Hz. Muhammed’in soyuna ihanet eden ve Kerbela katliamını yapan Yezitleredir. Sakın bu günki toplumun bu söylemle bir alâkası yoktur.

          Bizim Alevi toplumuna sesleniyorum. Oruç en kutsal ibadettir. Bu gün Muharrem ayının ve Orucunun birinci günüdür. Bu gibi kutsal değerlerimize sahip çıkalım. Bütün Cem evlerimizde ve her yerde, her akşam Oruç açma hizmetlerinde önem vereceğimiz değer, bir fakiri bir yetimi sevindirmektir. Fakir Aileleri arayın bulun onlara yardım edin. Bu kutsal bir hizmettir. sözüm İnanıp iman eden Alevileredir. oruç açma sofranızda bir ihtiyaçlıya pay ayırın, yer verin. Fakirin, yetimin gönlünü sevindirinki, hoş, edinki, tuttuğun oruç, yaptığın dua Hak katında kabul olsun. Ya Rabbim, tuttuğumuz oruçları, yaptığımız duaları, başta hz. Muhammed’in, onun ehlibeyti’nin ve Kerbela şehitlerinin ruhlarına bağışlıyoruz. Sen dergahı izzetinle kabul eyle. Emeklerimizi boşa verme, bizleri Hz. Muhammed’in şefaatında, Ehlibeyt’in yolunda erkânında mahrum etme ya Rabbim. Aşkı Muhabetle.  20/08/2020 Düzgün TV. Anlatıldı

Kürreyi arz’sın habibi kibriyasın ya Hüseyin
Nuri çeşmi şahi Merdan Mürtazasın ya Hüseyin
Hem ciğer paresin Fatima’tul Zöhre hayri nisasın
Ehlibeyti müctebayı Ali’yi Ebasın ya Hüseyin

(Vedduha  Velleyl) denildi validen hakkında  çün
Cüzü Kuran, zatı padişahı enbiyasın ya Hüseyin
Sana didayı gül ile dokunan hiç umarmı mağfiret
Goncayı gülşen sarayı M. Mustafasın ya hüseyin

Ehli mahşer desdi Haydar’dan içerken kevseri
Sen susuzluk’dan deşti Kerbelasın ya Hüseyin
Sedhazaran lanet olsun ol Yezidin canına
Nice kıydılar sana Nuri hudasın ya Hüseyin
Kıl şefaat Arife ceddin Muhammed aşkına
Arşı mahşerde makbuldür rican senin ya Hüseyin

Sofra Duası

Bismillahirrahmanırrahim, Bismi Şah Allah, Allah.

Bütün bu evreni yaratan yüce Allah’ım: Bizlere bu Muharrem orucunu, Kerbela matemini tutmayı nasıp ettiğin için. Sana şükür senâlar olsun. Nebilerine, Velilerine, Erenlerine, evliyalarına selât ve selam olsun. Kerbela Şehitlerinin Ruhları İlahi nurunla nurlansın, Şefaatınla mükâfatlansın ya Rabbim. Erenlerin, Evliyaların, Kerbela şehitlerinin ruhlarının hürmetine. Tuttuğumuz oruçları, verdiğimiz Lokmaları, yaptığımız duaları dergahı izzetinle kabul eyle ya Rabbim.

Elhamdülillah, Elhamdülillah, Elhamdülillah, Erenler sofrası olsun, Pir lokması olsun. Yiyenlere helal olsun, yedirenlere ’de, Kerbela Şehitlerinin ruhları için, Hak lokması olsun. Bu gitti ganisi gele. Hak Muhammed Ali bereketini vere. Gittiği yere gam keder girmeye. Kazanıp getirenlerin, pişirip döşürenlerin elleri ayakları dert görmesin, gönülleri keder görmesin. Cenabi Mevla dilden dileklerimizi, gönülden muratlarımızı versin. Bu Evreni yaratan yüce Allah, emeklerimizi boşa vermesin, yaptığımız Dualarımızı, yedirdiğiniz lokmalarınızı dergâhı izzetiyle kabul eylesin. Ey yüce Allah’ım! Verdiğimiz lokmaları, yaptığımız Duaları Kerbela Şehitlerinin ve insanlığın selameti için canını veren bütün şehitlerin ruhlarına da bağışlıyoruz, sen dergâhı izzetinle kabul eyle. Ruhlarını şad, mekânını Cennet eyle. Ya Rabim! Dil bizden, yardım Şehitler şahı Hüseyin’i deşti kertbeladan, Şefaat Hz. Muhammed Mustafa’dan olsun. Duamızın kabulü yüce Allah’tan olsun. Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun. Peygamberlerine salat ve selam olsun. Esselatu vesselam aleyke ya Resulullah. Esselatu vesselam aleyke ya Hüseyin’i deşti Kerbela. Lokma hakkına, sofra hürmetine, erenlerin keremine, cömertler’in demine. Gerçeğe hüü mümine ya Ali.

Muharrem orucu niyet duası

“Bismillahirrahmanırrahim. Bismi Şah, Allah, Allah! Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun. Bütün Peygamberlerine salât ve selam olsun. Ehli Beyt soyunda ve yolunda şehit olanların ruhları şad olsun. Ey yüce Allah’ım! Bana bu Muharrem orucunu, Kerbela matemini tutmayı nasip ettiğin için, sana şükürler ve senalar olsun. Niyet ettim Allah rızası için bugünkü Muharrem orucunu Kerbela matemini tutmaya, Ya Rabbim, Sen beni sabır edenlerden eyle, Duamı v e orucumu ulu divanında kabul eyle.  Gerçeğe Hüü…


[1] İslam tarihi cilt 1, sayfa 202. Prof. Dr Fhilip K. Hitti. Çeviren: Prof Dr. Salih Tuğ.

SUFİZİM FELSEFESİ: Su gibi aziz ol!

Suyun doğasında alınacak ibret:
Dağdan akan bir suyu düşün!Akmak için en az direnç gösteren yolu seçer. Önüne bir engel veya bir kaya çıkacak olursa?Yolundan vazgeçmez, Kaya uğraşmaz.Kaya ile mucadele etmez, etrafından dolaşarak yoluna devam eder. Suyun bu doğasında alınan ilhamla, Sufiler şunu derler. “Seninle uğraşan kişi,lerle uğraşma. Eğer uğraşırsan onunla aynı yerde kalırsın. Etrafından dolan yoluna devam et.
Diyelim ki dağdan akan bir suyun önüne büyük bir kaya çıktı. Dolanıp akacak bir yol da yok. O zaman ne yapar! Birikir, toplanır, çoğalarak üstünden aşar.
Yok eğer bu da olmuyorsa, Sabırla kayayı damla damla delmeğe çalışır.  Kayayı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir. Buna da sabır denir.
Sabır etmek, hiçbir şey yapmadan yerinde oturup kalmak demek değildir. Sabır! Dikenin içinde gülü, gecenin karanlığında gündüzü hayal edebilmektir.
Suyun doğası, imkansız olanı dahi başarabileceğini, bunun için sabırlı ve istikrarlı olmanın ne kadar doğru olduğunun öğretir.
Kayayı delen su elbette yine yoluna devam eder. Su hep akar, haraketlidir ve çalışır. bilirki aktıkca temizlenir ve temizler. Bazende gölceklerde su birikintileri oluşur. Akmayan su bulanır, kirlenir. O gölet’te uzun zaman beklerse üzerine pislik birikir çamurlaşır, kokmaya başlar.
Erenler, Sufiler bu yüzden derlerki! Sen göletteki su gibi kirlenme. Akar su gibi sürekli ak, Her gün, her daim yenilen. İki günün hep aynı olmasın. Hep ileri, hep yenilen, Dünü, dünden bırak, yeni bir şeyler öğrenmeye bak. Su. Hareketten, akmadan, değişmeden hiç korkmaz.
Ama insanlar, değişimi sevdiklerini söyleselerde, aslında ondan çok korkarlar. Suyun değişimini düşünecek olursak! Bazen yağmur olur, bazen kar olur, bazen buz olur. Bazen buhar olur gökyüzüne çıkar, yağmur olur, kar olur, yer yzüne iner, su olur. Özünde hiçbir şey değişmez. Her yerde berrak ve şeffavdır, renk değiştirmez. Paylaşımcıdır. Besleyicidir. İnsanları, hayvanları, doğayı besler. Her canlının, cansızın ana kaynağıdır. En güçlü üretendir. Su olan her yerde hayat vardır. İşte suyun bu doğal varlığından dolayı, Erenler, Sufiler biribirine (su gibi aziz ol) derler.
Şems’i Tebrizi