DÜNYA BİLİM ADAMLARININ TANIMLADIĞI HIZIR İLYAS

Hızır İlyas Kimdir?

Tarihlere göre karşımıza eski isim “El-Hadır veya El-Hıdır” olarak çıkıyor. Bu isimler türkçemizde, “yeşil, dal veya yeşilliği çok olan yer” anlamına geliyor. Hz. İlyas’a neden böyle bir Hızır ismi verildiğini tarihler şöyle açıklıyor: Gezdiği ve gittiği yerlerde bolluk bereket saçıyor. Oturduğu yer kuru da olsa altından otlar yeşerip dalgalanıyor, ayağını vurduğu yerde ırmaklar fışkırıyor. Canı gönülden inanarak çağrılınca, herkesin yardımına bir insan sıfatında görünerek yetiştiği için, ve tüm o anki sıkıntılarından kurtaracağı inancı toplumda yer ettiği için böyle anılıyor. Hz. İlyas’ı tanıtmak için evvela Zulkarneyn olayını bilmek mecburiyetindeyiz. Çünkü Hızır kimliği bu olayı anlatırken kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Tarihi Taberi’de İsrail (Yahudi) kaynaklarına göre, Musa Peygamber, İsrail halkına hitab ederken; “Yüce Allah bize nimetlerini artırdı. Fravun’u ve Kıpti’leri yok etti. Sizi horlanırken aziz kıldı. Aziz bilinen kişileride hor kıldı. Size kitap olarak “Tevrat’ı” verdi. Bütün halkların üzerinde sizin üstünlüğünüzü kitapla, din ile artırdı” ve şöyle buyurdu. “Gerçekden biz bir zamanlar İsrailoğullar’ına kitap, hüküm ve nübüvvet verdik. Onları temiz şeylerle rızıklandırdık ve onları alemlere üstün kıldık”. Casiye Süres, Ayet: 16

Musa Peygamber bu konuşmayı yaptıktan sonra, yanına gelen bir kişi: Ey Kelâmullah, Hakk Teâlâ bu dünya’da sana verdiği ilmi, bir başka kişiyede vermişmi? Musa Peygamber; “Ben öyle sanıyorum ki dünyada benim kadar bilgisi olan kişi yoktur”. Hemen Allahü Teâlâdan vahiy gelir. “Ya Musa, diye seslenir. Benim dünyada bir kulum var ki, bilgisi senden kat kat fazladır. Onun adı Hızır’dır”. “Ya Rabbim! Senin kullarında bilgisi fazla olan Kim’dir? Ben onu nasıl ve nerede bulurum”: Onu bana göster ki ben ondan ilmimi artırayım.  Hak Teâlâdan nida geldi. “Ey Musa; onun mekânı Mecmeül Bahreyn dir. (İki Denizin birlrştiği yer,) aramaya başlarsan, senin teâmın yerini sana söyler”.

Musa aleyhisselâm verilen emirin ne olduğunu anlar. Hemen Yusuf Peygamber’in oğlu Efraim’in torunu Yuşa’yı yanına çağırır. Ona derki ben Mecmeül Bahreyn’e kadar gideceğim. Başka da çarem yoktur. Bizim için biraz azık tedarik etde beraber gidelim.  Hızır Aleyhissellemı görelim. Hakk’ın emri bu yoldadır. Hızırın ismi, bir rivayete göre, adı “Ermiya’dır. Bir rivayette de Elyesâ’dır. Bir rivayette’de Belyâ’dır. Ona şu sebepden Hızır demişler. Bir gün, bir kuru taşın üstünde oturmuş, ayağı kalkınca taş yürürümüş toprak olmuş. Ayağını bastığı yerde yeşillik oluyor veya su çıkıyor. Bu da huzuru, bolluğu ve bereketin simgesi demektir. Bundan dolayı Hızır demişler. Yahudi İsrail kaynaklarında İskrender Zülkarneyn’den hiç konu etmez.    Yuşa ile Musa Peygamlar, haylı zaman gezdikten sonra iki denizin biribirine karışmadığı boğaza gelirler. Orada bulunan büyük bir kayanın altına otururlar. Fakat çok yorulmuşlardı ve acıkmışlardı. Vakit’de akşam. Yuşa azıklarının içindeki tuzlanmış kuru balığı çıkarttı ki yıkasında yesinler. Balığa su değer deymez. Balık canlanır suya gider. Yuşa yorgun olduğundan ekmek yer hemen uykuya dalar. Unutur, balığın canlanıp denize gittiğini Musa Peygamber’e söylemez. Sabah olur ikiside uyanır ve yola koyulurlar. Hakk’dan Musa Peygambere gelen vahide denilmişti ki, teâmın (yiyeceğin) seni Hızır’a yetiştirir. Musa bu sözü hiç unutmuyor ve işaret bekliyordu.  Bir zaman sonra yine yemek yiyeceklerinde Hz. Musa Peygamber, Yuşa biz yemek için balıkda almıştık, onuda çıkart yiyelim değince; Yuşa, hay ben unuttum sana söylemeyi. Geçenlerde deniz kenarında büyük kayanın altında yiyecekleri hazırlarken balığıda çıkarttım ki onuda yıkayım getireyim yiyelim. Balı’ğa su değer deymez balık canlandı denize aktı gitti. Musa Peygamber; Yuşa işte ben orayı arıyorum der ve geri döner, kayanın yanına gelirki Hızır kayanın altında ibadet ediyor. Devamını Kur’anı Kerimin Kehf süresinde anlatıldığı gibi anlatıyor. Kaynak Tarihi Taberi sayfa 447’den 457’ye kadar.

Süryani Alimleri’nin kaynaklarına göre; M. Sonra 100 ile 300 yılları arasında yazılan ve yayınlanan Hızır-İlyas efsanesinin; Süryani’ce metinlerin muhtevası şöyle özetlenmektedir. İskender Zülkarneyn dünya’da insana ebedi hayat bahşedecek bir çeşme olduğunu o günün bilim adamlarından öğrenir. Bu çeşmeyi arayıp bulmak için beraberinde gidebilecek kadar askerle çeşmeyi aramaya çıkar. Aylarca aradıktan sonra birgün kum fırtınası çıkar. Uzun zaman saatlarca karanlıklar olur, kimse biribirini göremez. Bir zaman sonra hava açılınca, İskender bakar ki yanında aşcısı İlyas’dan başka kimseler kalmamış. İskeder zul karneyn bu aşcısıyla beraber haylı zaman gezindikten sonra; Önlerine çıkan çeşmenin yanı başında dinlenip karınlarını doyurmak isterler. Aşcı İlyas yanındaki azıklarında birşeyler çıkarırken yemek için aldıkları tuzlanmış Çiroz balığıda yemek için yıkamak ister.  Fakat balığı nasılki suya tutar, balık canlanır elinden kayar suya gider ve kaybolur. Aşcı İlyas, kendi kendine gidersen git, bizim daha çok yiyeceğimiz var niyetiyle buna bir anlam dahi veremez. Bu sudan biraz su içer ve elini yüzünü yıkadıktan sonra yiyecekleri İskender’in önüne götürür. İskender’in önüne gidince, başında geçenleri ve balığa su değer değmez elinden canlanıp suya gittiğini aynen anlatır. İskender- Zul Karneyn, işte aradığımız çeşme burası der ve yerinde fırlar gider. Fakat ne yazık ki çeşmeyi yerinde bulamaz.

Elen, Ortadoks Alimleri’nin kaynaklarına göre; (Grekce, yani (Yunanca) yayınlanan Hızır- İlyas efsanesine göre, Makodonya’da yaşayan İskender’  ZÜLKAR–NEYN: İnsana ebedi hayat bahşeden bir çeşme olduğunu âlimlerden öğrenir. Bunu aramak için ordusuyla yola çıkar. Yollarda başına gelen çeşitli olaylar sebebiyle türlü meşakatlar çeker, fakat yoluna devam etmeye karar verir. Birgün bir kum fırtınası çıkar. Her taraf saatlerce karanlığa bölenir. Uzun zaman göz, gözü görmez. Saat’lar sonra hava açılınca, bakar ki etrafında aşcısından başka  kimse kalmamış. Başına gelen bu halden askerlerini ve ordusunu kaybeder. Yanında yalnız aşçısının olduğunu görür. Bütün genel kaynaklara göre bu aşcının ismi İlyas veya İlyase’dir. Fakat bazı “Elen tasavvuf” metinlerinde bu aşcının ismi “Andreas”dır. Katolik inancına sahip olan topluluklarda, “Nikolauz” diye veriliyor. Anlaşılıyor ki her millet kendi inancında ki kutsal değerlere göre isim vermişler. İskender Zulkarneyn ile İlyase birlikte haylı yürüdükten sonra önlerine bir çeşme çıkar. Karınlarını doyurup, biraz da istirahat etmeleri için, çeşmeye yakın münasip olan yerde konaklarlar. Aşçı beraberinde getirdiği yiyecekleri hazırlamak için çeşmenin başına gider. Orada azıklarının içinde olan tuzlu kuru (Çiroz) balığını yıkamak ister. Fakat balık suya değer değmez canlanır ve suya atlayıp kaybolur. Aşçı, bu suyun aranan hayat çeşmesi olduğunu anlar ve bir miktar su içer. Ellerin, yüzünü yıkar ve geri döner. Başına gelenleri İskender Zulkarneyn’e anlatır. Zulkarneyn de kalkar ki ayni çeşmeden su içsin. Fakat çeşmeyi yerinde bulamaz. Hayatını çeşmeyi aramakla bitirir. Her iki kaynakta ufak nöans farklarla hemen, hemen aynısını anlatırlar.

Hızır veya Hızır İlyas kültürünü, ( İnanç ve itikatını) diğer inançlara sahip olan bilim adamları açısın da, ele aldığımızın sebebi; Bizim Alevi toplumu içinde, ilmi açıdan da haylı önemli olacağı kanısındayım. Şunu bilmemizde fayda var. Hz.Hızır yalnız Alevilerin kutsal değeri değildir. Bu Hızır İlyas kültürünü genel açıdan ele alınmasının önemli bir sebebide; Her inançda kutsallığı yüksek bilinen, Hızır  veya Hızır İlyas  varlığı yaşatılmaktadır. Bu metinlerde açıkca anlaşıyorki, Hızır İlyas yalnız islam toplumuna ait değildir. Hızır İlyas kültürü ve inancı küçümsenmeyecek kutsallık taşır. Hızır İlyas kültürü ve inancı, tarihi açıdan en ilgi çekici inançsal değerlerden birini teşkil eder. Tek Tanrılı inançlarda, tarih boyunca çeşitli dinlerdeki insanları cezbedici, kendine bağlayan, birlik yaratan, emsâlsız inançsal bir değerdir.

İslam’ı kaynaklardaki mevcut metinler şöyle özetliyor: Nuh Peygamber’in torunu YUHA’nın soyundan gelen İskender’i Zulkarneyn, ebedi hayat veren, insanüstü güç kazandıran, bir hayat çeşmesinden bahsedildiğini duyar ve bunu aramaya karar verir. Rivayetlere göre, Allah bunu Sam’ın soyundan birine nasip edecektir denilmiş.  Zulkarneyn halasının oğlu olan İlyas ile beraber askerlerinin refakatında çeşmeyi aramak için yolculuğa başlar. Aylarca çeşitli memleketleri gezerler. Nihayet yine bir yolculuk sırasında, büyük bir kum fırtınası olur. Her taraf zifiri karanlık olur, saatlerce göz, gözü görmez. Bir zaman sonra, hava açılır, İskender Zul-Karneyn bir bakar ki etrafında halasının oğlu ilyas’dan başka kimse kalmamış. Yolda meydana gelen bu fırtına yüzünden Zulkarneyn ve İlyas, askerlerden ayrı düşerler.

Bir müddet kendi başlarına ararken, hayli maşakat’ten sonra, hayat çeşmesinin yeri olan karanlıklar diyarına gelirler. Çeşmenin yerini aramak için Zulkarneyn bir taraftan, İlyas da başka taraftan çeşmeyi aramaya koyuluyorlar. Bu zaman içerisinde uzun maceralar ve tehlikeler yaşanır. Günlerce yol aldıktan sonra İlyas; ilahi bir ses duyar ve bir nur görür. Bunların kendini çektiği yere doğru gider. Orada aniden çeşmeyi görür ve bu çeşmenin Hayat çeşmesi olduğunu anlar. Suyundan içer  ve yıkanır. Böylece hem ebedi hayata kavuşur, hem de insanüstü güçler ve kabiliyetler kazanır. Haylı dolandıktan sonra Zulkarneyn ile karşılaşır ve durumu anlatır. Geri dönüp Çeşmeyi arasalar da, o aradıkları yerlerde bir çeşme bulamazlar.  Zulkarneyn kaderine razı olur, bir zaman sonra da orada ölür.

Birçok kaynaklarda  Hızır-İlyas’ın yaşadığı devir hakkında değişik fikirler vardır. Hızır-İlyas’ın Hz. İbrahim zamanında onunla yaşadığını da öne sürenler olmuştur. Önemli olanı da Hızır’ın Musa Peygamber gibi birisine, Allah’ ın verdiği, kullara gizli olan, her kula nasip olmayan “ilahi ilmiledun’u” öğretmekle vazifeli olmasıdır. Böylece kimi bilim adamlarının çeşitli iddiaları kanıtlanmış oluyor. İşte çok eski bilim adamları, Hızır-İlyas’ı, simgesel olarak ilk çağda olduğu gibi, Doğaya hükmeden bitki Tanrısı olarak kabul etmişler.

Hızır İlyas hakında tarihin getirdiği bilgilere göre, İslam toplumunun yaptığı “Hıdırelles Bayramı”, (Aya Yorgi) kültürünün kutlama tarihi ile eş zamanlıdır. Zira bilindiği gibi, Yeşil Yorgi adıyla Yunanistan’da, Balkanlar’da, bazı doğu Avrupa devletlerinde altı Mayıs gününü Yeşil Yorgi, bahar bayramı olarak kutluyorlar. Sunni İslam’ın zahiri inancı, toplumlarda yöresel olarak farklılıklar arz etsede, Mayıs Ayının beş’ini, altısı’na bağlayan gece Hızır İlyas’ın dünya’yı gezdiği gece olarak kabul edilmiştir. Adına da “Hıdırelles Bayramı” denilmiş.

O gece birçok inanan aileler un eler bir tepsiye koyarak mutfağında temiz bir yere dua ederk korlar. Sabah un bozulmuş’sa, bir işaret varsa, Hızır İlyasın hanelerine uğradığına inanırlar. Buna karşılık Şükür orucu tutarlar veya ibadet ederler. Altı Mayıs gününüde bayramı evlerde  kutlamazlar. Ekseriyette kırlara çıkarlar ve yeşillikler içinde birkaç akraba veya komşularla birlikte Piknik  şeklinde yaparlar.

Biz çeşitli milletlerin Hz. Hızır hakkında olan inançları incelediğimizde, şöyle bir görüş ortaya çıkıyor. Süryani, Elen Ortadoks, inançlarında aynen İslam inancına benzer İskender Zülkarneyin’in aşcısı İlyas’ın hayat çeşmesinde su içip ve yıkanmasıyla insan üstü yüce ilme sahib oluyor. Bu anlatımlar, Hızır İlyasın var oluşunu anlatıyor. İsrail Yahudı kaynaklarına bakacak olursak,  Hz. Hızır varmış, Musa peygamber yalnız ondan “İlmi ledun’u öğrenmeğe gönderilmiş. Biz Seyitler büyüklerimizde duyduklarımızı ve okuyup öğrendiklerimizin doğrularını topluma anlatmakla sorumluyuz. Yinede en doğrusunu Yüce Allah ve Hz. Hızır bilir.  Yarın yapacağımız konuşmada, Alevi inanç ve itikatındaki ve tasavvuf daki Hz. Hızır’ı anlatmaya çalışacağım.