Kurban Bayramı ve Kurban Ne Demektir?
Bütün İslam aleminin K. Bayramını tebrik ederim.
Kurban kelimesinin anlamı: Allah’a yaklaşmak ve Allah’ın rızasını, yakınlığını kazanmak demektir. Kurban sözcük olarak Arapçadan dilimize geçmiştir. Kurb sözcüğünden gelmektedir. Türkçe karşılığı (Yakınlık veya yaklaşmak) anlamına gelir. Burada kastedilen anlam, Allah’ın yakınlığını kazanmak, Allah’a manevi açıdan yaklaşmaktır. Allah yolunda malını, canını feda etme ve sevgisi uğruna her şeyden vazgeçme anlamına da gelir.
Kurban, yalnız hayvan boğazlamak veya kesmek anlamına gelmez. Fakire, yoksula, yetime yardım etmekle ve insanlığa yararlı işler yapmaklada, Allah’ın rızası kazanılır. Bu yardımların içerisinde hayvan kesip, aylarca et yiyemeyen fakire, fukaraya, yetime et vermek suretiyle onları da sevindirip, gönüllerini hoş etmekle, elbette ki, Allah’ın rızasını kazanabiliriz. Bu güzel bir yardımdır ve güzel bir hayırdır. Böyle yardımları ’da gerektiği zamanlarda yapmalıyız.
Fakat mümkün olduğu kadar bir hayır ihsan edecekseniz, hemen aklınıza hayvan kesmeyi sokmayın. Ondan daha hayırlı bir sevap işlemek istiyorsanız, bir yetime veya yakınınızda olan muhtaç fakirlere ihtiyaçları olan şeyleri alın, verin. Örnek olarak veriyorum: Havalar soğuyor, fakir bir tanıdığınız veya komşunuz, odun kömür alamıyor, alma imkânı da yok. Eğer o ailenin odununu, kömürünü alırsanız, o küçük yavruları kış boyunca üşütmez iseniz, terlik ile okula koşan çocuğun ayağına bir ayakkabı alır giydirirseniz.. veya bir yetim çocuğun geçimini temin ederek okutursanız. Veya yüzlerce Üniversiteye gitmek için canını verecek yoksul ailelerin çocuklar var. Ailelerinin maddi durumu iyi olmadığı için yüksek eğitim yapamıyorlar. Onlara yardım eder bir çocuk okutursanız. Bin kurban kesmiş kadar sevab kazanacağınıza imanım gibi inanıyorum. Ben bugün bütün Avrupa’da olan Alevi toplumuna ricada bulunuyorum. Ne olur, yalvarıyorum: Avrupada ete hasret hiçbir aile yoktur. Bildiğim kadarıyla, herkes evine ihtiyacı olan eti alabiliyor. Burada kurban keseceğinize, O kurban parasını Türkiye’de tanıdığınız bildiğiniz fakir ailelere gönderirseniz! Bin kurbanın sevabını kazanacağınıza inanıyorum. Bu sene Türkiye’de işsizlik, yoksulluk en yüksek derecede. Ne olursunuz, Allah aşkına bu fakirin sesini duymazdan gelmeyin. Bakın; Kur’anı Kerim, illada hayvan keseceksiniz demiyor. Bu kur’an ayetlerini iyi dinleyin, ne olursunuz
Kurban Niçin Kesilir?
Kurbanı, öncelikle Allah’ın sevgisini kazanmak, gazabından sakınmak ve beka âleminde şefaatına nail olmak için keseriz.
Kur’an-i Kerim’in Hac Suresi’nin 34. 35. 36. ayetleri: “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine verdiği rızk olarak dünya nimetlerine karşılık, Allah’a şükür ve şükranlarının ifadesi olarak üstünden Allah’ın ismini anarak kurban kesmelerini meşru (Farz) kılıyor. Bu kestiğiniz hayvanların etleriyle fakirleri, yoksulları doyurun.” diyor.
Kur’a-ı Kerim’in Hac Suresi’nin 37. Ayet, “Bu hayvanların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşmayacaktır. Allah’a ulaşacak olan, ancak sizin, onun için yaptığınız gösterişten uzak, emeliniz, bir hayırınız ve ibadettinizdir. Size doğru yolu gösterdiğinden, Allah’ı yüceltmeniz için, onları sizin buyruğunuza vermiştir. Ey Muhammed! insanlığa İyilik yapanları müjdele.”Hz.Muhammed Veda Hacı 100 kurban kesdi ve kestiği kurbanların etinden de kendisi yedi. Bununlada Kurba sahibinin kurbanı’nın etinde yemesini emretti.
Kur’an kelişmesi apaçık açıklıyor ki, yalnız hayvan kesmek, kurban yapmak demek değildir. Hayvan kesmeden de muhtaç olanlara yardım yaparak en güzel kurbanı kesmiş oluyorsunuz diyor.. Kestiğimiz kurban ile Allah’ın yardımlaşma emrini yerine getirmekle birlikte, bu görevi ilahi bir inançla birleştirmiş oluyoruz. Yardımlaşmanın anlamı! Kestiğiniz kurbanın üçte ikisini diğer insanlar ile paylaşmaktır. Kesilen kurbanın, kurban olarak kabul edilmesi için, kurban etinin üç’de biri ev halkına. üç’de ikisi, kapıya, komşuya fakire fukaraya dağıtılırsa kurban, kurban olur. Eviniz için kavurma veya sucuk yapacaksanız, o kestiğiniz hayvana kurban ismi vermeyin, günaha girersiniz. Çünki bir tarafda Allah rızasını kazanmak için kurban kesiyorum diye niyet ediyorsun. Diğer taraftan da kestiğin kurbanı kendi evin için ya kavurma veya sucuk yapıyorsun. Haşa siz Allah’ımı kandırmaya çalışıyorsunuz? Ne yaptığınıza farkınamısınız? Görülüyor ki insanların can bedeli karşılığı olan Kurban Bayramında kesilen kurban etinin üçte ikisi dağıtılmıyorsa o kesilen kurban, kurban sayılmıyor.
Bu ilahi emir, yalnız hayvan boğazlamakla basite indirilemez. En kutsal kurban nefsi amareni kurban etmektir. Hırsından, nefsinden, benliğinden, temahından, iki yüzlülükden, Riyakârlıkdan arınmaktır.. Kurban kesen kimsenin, bu hayrıyla beraber bütün kötü duygularından da arınması şarttır. Yani, kötü alışkanlıklarından, kötü huylarından arınarak, inançlı, imanlı, güzel ahlak sahibi olması gereklidir. Yoksa her türlü pisliğe bulaşmış, nefsi amarenin esiri olmuşsan yüzbin kurbanda kessen önemi yoktur. Önemli olan, temiz bir insan olmaya gayret etmelisin. Alevi inancının temel ilkeleri olan eline, diline, beline sahip ol deyiminin anlamı da budur. Amaç kötülüklerden arınmış temiz toplum yaratmaktır. Görülüyor ki inançla, imanla halka yapılan her hizmet, Hakk’a yapılmış oluyor. Eğer hayvan kesmek mecburiyeti varsa, hayvanı keserkende çok dikkat etmemiz gereken hususlar vardır. Hayvana eziyet ederek kurban kesmekle, günahın en büyüğünü işlemiş oluyoruz. Bu anlattıklarımı dikkate alırsanız, sizin için en hayırlısı olur kanısındayı
- Hayvanın Ayakları ve ağzı burnu yıkanarak temizlenir.
- Hayvanın yanında kesilmiş veya kesilen hayvanı görmemesi lazım.
- Gözleri bağlanarak, Kesmeyi bilen biri tarafından eziyet edilmeden kesilmelidir.
- Müslüman usulüne göre, Allah’ın ismi anılacak, “Tekbir getirilecek”.
- Varsa, zamanın tekniğinden yararlanarak, hayvana hiç acı çektirmeden 30 saniye bayıltarak kesmek, daha hayırlıdır.
- yemediğimiz iç organları, kanı ve diğer sakatatı toprağa gömmeli.
- Kurban etinin üçte biri ev halkına, diğeri muhtaç fakirlere dağıtılmalı.
- Yaşadığın toplum içerisinde, et yiyemeyen fakir yoksa, hayvan kesmene gerek yoktur. O kurbanın parasını, bir fakire, bir yetime verin. Bunları da bulamazsanız, toplumun inancına, kültürüne, barışına ve dostluğuna hizmet eden, Cem Evlerimize veya onlara eş değerde bir kurum varsa, oraya yardım etmek daha hayırlı olur.
Yalnız biz Alevilerin inancında, evimize Rahberimiz, Pir’imiz, Mürşidimiz gelir. Talip de Allah’a şükür eder ki, evime Pir’im veya Mürşidim gelmiştir diye sevinir. Öyle bir durumda bir şükür kurbanı keser, komşularını çağırır. Birlikte İbadet ederler ve dualarla birlikte yerler. Ayrıca yol ve erkânımız gereği, bütün erkânlarda “ikrar kurbanı” kesilir. Bunlar bizim var olan ve bugüne kadar devam eden değerlerimizdir. Kurban bayramında milyonlarca hayvan kesilirken, biz (Aleviler) bu güzel değerlerimizi ortadan kaldırmamızı doğru bulmuyorum. Bu inançsal eğerlerimizi yaşatmak, toplumsal kimliğimizi yaşatmak demektir. Elbette ki, bazı istisna hallerde, kurbanlarımızı keseceğiz. Fakat her sıkıştıkça kurban adamada, hayvan kesmenin yerine yoksula yardım etmeği düşünürsek, insanlığa hizmet olur.
Meydana gelmişim can feda için
Ben Muhammed Mustafa’ya kurbanım
Al canımı şahım bağışla suçum
Pençeyi Ali Abaya kurbanım.
Hasan Hulki Rıza şahım diyerek
Şah Hüseyin’e ağlar dayanmaz yürek
Zeynel ile zindanlara girerek
Muhammed Bakır bahaya kurbanım.
İmam Cafer gerçek ilim şehridir
O ilme erenler ölmez diridir
Müminlerin gönlü pirler yeridir
Ol imam Musa Kazım Rıza’ya kurbanım.
İmam Rıza ile Muhammed Taki
Dertlerin dermanı Ali-yel Naki
Hasan-ül Askeri defterim oku
Kâmillerde güzel huya kurbanım.
Mehdi sahibi zaman yardım et bize
Uğratma engele sen çıkart düze
Bu Gürani doğan bendedir size
Güruhu Naci’den soya kurbanım.
Bayram Ne Demektir?
Bayram terimi Farsçadan gelen “Bedhrem” kelimesinin Türkçeleşmesi’dir. Anlamı: Halk arasında gülme, eğlenme, sevme, sevindirme ve mutlu gün anlamına gelir. Müslüman toplumunun tüm fertleri tarafından benimsenen ve topluca kabullenen ortak değerdir.
Genelde bayramlar üçe ayrılır:
- Dini bayramlar.
- Milli bayramlar.
- Ferdi bayramlar.
Her toplumun kendi inancına göre kabul ettiği dini bayramlar vardır. Ben çok uzun olacağı için ve birçoğunuzun da bildiği bayram çeşitlerini burada vermeğe çalışacağım. Kurban Bayramı, bütün Müslümanlar için kutsal dini bir bayramdır. Müslümanlar içerisinde hangi inançtan olursa olsunlar, hepsi de Kur’an-ı Kerim’in Saffat Suresi’nin 100’üncü ayetinden 113’üncü ayetine kadar olan buyruğa uyarak. Evvela İsmail Peygambere can bedeli olan koçu gönderen Tanrı’ya şükür ve şükranlarını ifade eden iki veya üç seç delik ibadet yaparlar. Ondan sonra da hali vakti yerinde olanlar, “Fidye” kurbanlarını keserler. Kurban kesemeyenler de kendi maddi güçlerine göre fakirlere, yetimlere yardımda bulunarak güzel bir bayram yapmaya çalışırlar. Yardıma ihtiyacı olan kimselerde gelecek hak lokmasını beklerler. Onlarda nekadar gelen yardım olursa, o kadar sevinirler, bayramını daha güzel yaparlar. Kurban bayramının yapılmasını öngören ayetler şunlardır:
Saffat Suresi’nin 100. ayeti : “İbrahim, Rabbim, bana iyilerden olacak bir çocuk ver diye yalvardı.”
Saffat Suresi’nin 101. ayeti: “Biz de ona yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik.”
Saffat Suresi’nin 102. ayeti: “Çocuk kendisinin yanı sıra yürümeye başlayınca, ey çocuğum, doğrusu ben uykuda iken, seni boğazladığımı görüyorum. Bir düşün ne dersin?” dedi. Ey babacığım! °Ne ile emir olunuyorsan yap. Allah’ın izniyle sabır edenlerden olduğumu göreceksin, dedi.”
Saffat Suresi’nin 103. ayet ’inden 105`e kadar: “Böylece ikisi de Allah`a teslimiyet gösterip babası, oğlunu alın üzeri yatırır. Tam keseceği anda. Biz, Ey İbrahim, rüyayı gerçek yaptın: İşte biz akdine sadık olanları böyle mükâfatlandırırız, diye seslendik.”
Saffat Suresi’nin 106. ayet ‘inden 112.’nci ayete kadar: “Doğrusu bu apaçık bir deneme idi. Ona Fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik. Sonra, gelenler için de, İbrahim’e selam olsun diye ona iyi bir ün bıraktık. İşte, iyileri böylece mükâfatlandırırız. Doğrusu o inanmış kullarımızdandı. Ona iyilerden olan İshak’ıda Peygamber olarak müjdeledik.”
Bu olayı en iyi anlatan Tevrat ile Kur’an’dır. Bütün bilim adamları, kaynak olarak bunları gösterirler. Bakın Tevrat’ın 15. Bab’ı ne diyor: “Rüyada Abraham’a Rabbin şu sözü geliyor: Korkma ben sana kalkanım, seni çok büyük mükâfatlandıracağım.” Abraham soruyor: “Ya Rab! Bana ne vereceksin? Ben çocuksuz gidiyorum ve evimin sahibi bu Şamlı Elezer olacaktır.” Abraham dedi: “İşte bana zürriyet vermedin, evimde doğan benim mirasçım olacaktır”. Rabb’den şu söz geldi: “Bunlar senin mirasçın olmayacak. Senin sulbundan çıkacak olan senin mirasçın olacaktır.” Bu tarihte Abraham 85 yaşında idi.
Bab 16: “Abraham’ın karısı Saray, Abraham’a şunları söyledi: Rab, beni doğurmaktan alıkoyduğu için Mısırlı cariyem Hacer’i sana veriyorum, belki ondan çocuklarım olur.” Saray, kocası Abraham’a cariyesini ikinci karısı olmak üzere verdi. Bu evlilikten dolayı Hacer hamile kaldı. Hamile kalan Hacer, Abraham’ın gözünde değer kazanınca Saray kıskanıyor, Hacer’e eza cefa ediyor. Saray’ın cefasına dayanamayan Hacer, evden çöle kaçıyor. O zaman Rabbin meleği gelip ona şöyle diyor: “Evine dön, çünkü sen hamilesin ve bir oğul doğuracaksın. Onun adını İsmail koyacaksın. Onu semereli kılacağım.” Hacer İsmail’i doğururken Abraham 86 yaşında idi.
Bap 17: Abraham 99 yaşında iken Rab yine geliyor. Evdeki bütün erkeklerin ve 8 gününü doldurmuş erkek çocukların sünnet olmasını emrediyor. O zaman İsmail 13 yaşında, babası 99 yaşında beraber sünnet oluyorlar. Allah İbrahim’e soruyor, karın Saray nerede? Ondan da sana bir oğul vereceğim. İsmini İshak koyacaksın. Onu da mübarek kılacağım. İsmail’e gelince onu mübarek kıldım ve onu semereli edeceğim, ziyadesiyle çoğaltacağım, 12 beyin babası olacak. İshak doğarken İbrahim 100 yaşında. İsmail’de 13 yaşında. İshak’ın doğumunu ve kutsallığını da 22’nci Bap ‘da anlatır. Elbette ki, İshak Peygamberin kutsallığına kimsenin bir diyeceği olamaz. Ama Kurban’ın ikinci oğlana gelmesini ileri sürmenin altında Siyonist siyasetinin yattığını birçok tarihçi yazmaktalar.
Tevrat’ın ve Kur’an’ın verdiği mesaj: İbrahim Peygamber, rüyasında İsmail’i kurban ettiğini görüyor. Bu rüyasını gerçekleştirirken, Allah tarafından kendisine koç gönderildiğini anlatır. İsmail Peygamber’in kesilmesinin yerine bir koç geldiği için. Kurban bayramda kesilen kurbanlar, insanların can bedeli olarak. Fakirlere yedirilmesi amacıyla, Allah’ın rızasını kazanmak için kesilir. Şeriatın bu yüzeysel anlayışı İslam’ın zahiri bir yorumdur. Bu gibi yorumlar ile her sene milyonlarca hayvanlar kesiliyor. Benzeri yanlış yorumlar ile 1400 yıldan bu tarafa Müslümanları bölüp din adına nice katliamlar da yapılmıştır. Yukarıda kurbanın yalnız hayvan kesmek olmadığını delilleri ile açıkladık. Biz de istiyoruz ki, bayramlar her zaman yapılsın. Fakat bu kadar çok hayvan kesme yerine, muhtaç fakirlere, her ne ihtiyaçları varsa, o ihtiyaçlarını karşılayarak kurban denilen hayır yapma görevimizi de yerine getirmiş oluruz.
Burada yalnız dini bayramları ele alacağım. Yaşadığımız Müslüman âleminde, dini bayram olarak genelde, Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı Nevruz, Hıdırellez ve Kadir’i Hum Bayramı vardır. Ehlibeyt dostları için en kutsal bayramda “Kadiri Hum” bayramıdır. Kimi yörelerde kutsal sayılan bayramların olmasına rağmen, bu dört bayram en önde gelen bayramlardır. Burada araştırmasını yaptığım önemli bir konu hakkında bilgi vermeyi kendim için zorunlu bir görev sayıyorum. Çünkü Alevilere de, Sünnilere de faydalı olacağı Kanaatındayım. Alevi toplumu, bunların içinde yalnız Ramazan Bayramı’na pek önem vermezler. Ne yazık ki, Ramazan Bayramı’nı yapmayan Alevilere sorsanız, neden yapmadıklarını da birçoğu bilmez. Hat ta, bazılarıda sebebini bilmedikleri için bayramı eksiksiz yaparlar.
Kur’an-ı Kerim’in Bakara Suresi’nin 185’inci ayeti Ramazan ayı hakkında şöyle diyor: “Ramazan ayı ki, o ayda Kur’an insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi. İçinizde bu ayı idrak eden, ondan oruç tutsun. Hasta veya yolculukta olanlar, tutamadığı günlerin karşılığını sonradan tutsunlar. Allah sizler için kolaylık ister, zorluk istemez. Sizlere yol gösterdiğine karşılık, onu anmanız için meşru kılmıştır. Ola ki, şükür edesiniz.”
Hz. Muhammed’e ilk vahyin geldiği Ramazan ayının 26’sını 27’sine bağlayan gece, Dört senede bir 27’sini 28’ine bağlayan gece derler. Bu gece Peygamberliğin meşrulaştığı gecedir. İslam’ın var oluş gecesidir. İşte bu geceden dolayı Ramazan ayı kutsallık kazanmıştır. Bu kutsal geceye “Kadir” gecesi denir. Aleviler, Hz. Peygamberin Resülluğu’na, İslam’ın kutsallığına, Ehli Beyt ‘in varlığına ve kutsallığına, şüphesiz inanıp iman ettikleri için, yüce Allah`a şükür ve senalarını ifade ederler. Oruç ibadetlerini de, 26. 27. 28’inci günü olmak üzere üç gün tutarlar. Hakkıda budur.
Amma bu günlerde oruç tutmayanlar, tutanlardan daha fazladır. Bu, bir bilgisizliğin sonucudur. Bunlar bana da, size de, Kur’an’a da karşıdırlar. İyi biliyorum ki, at gözlüğü ile dünyaya bakan bu avam sürüsü, beni bu anlattıklarımdan dolayı fazlasıyla eleştirecekler. Fakat dünyanın neresine giderseniz gidin 2+2=4 eder. Beş değildir. Yani doğru birdir iki doğru olamaz. Kim ne derse desin. Bu fakir Kur’an ve kutsal kitaplardan kaynak vererek anlatıyorum.
Düşünebilir misiniz? Allah’ın kelâmıyla Müslümanlara kutsal bildirilen bu ayda, yine aynı Müslümanlar Hz. Ali’yi Ramazan ayının 19’unda zehirli kılıçla yaraladılar. Böylece Hz. Ali, Ramazan’ın yirmi birinde şehitlik şerbetini içti. O güne kadar da Ramazan ayında oruç tutuluyordu fakat 30 gün değildi. Böyle bir bayram’da yoktu. Yalnız Halife Ömer zamanında insanları, oruca teşvik etmek için şeker dağıtırmış. Onun için de, bu bayramın bir adı Şeker Bayramıdır. Fakat Muaviye, Hz. Ali’yi bin bir hile ile şehit ettirince, Hz. Ali gibi bir rakipten kurtulduğu sevincinin mükâfatı olarak, her tarafa kendi halifeliğini ilan etti. Bunun yanında da bütün valilerine emir verir ki, Ramazan ayının sonunda her tarafta büyük bayram yapılsın. Çünkü Ali gibi bir rakipten kurtuldu. Artık Müslümanların halifesi olduğunun keyfini yaşadı. Hz. Muhammed’in zamanında ve dört Halife zamanında, o güne kadar, Ramazan ayının sonunda bayram yapıldığına, tarihsel hiç bir kaynağa rastlamıyoruz.
Fakat Hz. Muhammed’e ilk günlerden beri düşman olan Ebu Sufyan kavmi,Hz. Muhammed’in amcası Hamza’nın ciğerlerini çiğneyen Ebu Sufyanın karısı, Muaviye’nin annesi Hinde kadının oğlu Muaviya bin Ebusufyan. Tetikcisi ibni Mülcemi Küfeye göndererek, Hz. Ali’yi şehit ettiler. Böylece bin bir türlü hile ile eline geçirdiği hilafetin başına geçince. Sekiz gün sonra, Ramazanın bitiminde, Ramazan Bayramı icat edilmişler. Peki, bunu bilen bir Müslüman, bu bayramı gönül rahatlığı ile yapabilir mi? Yanlış anlaşılmasın, biz hiçbir zaman, Alevi- Sünni ayrımcılığı yapmayız ve bu gibi ayrımcılık yapanlara da bugüne kadar karşı olduğumuz gibi, bu gün de karşıyız. Hz. Muhammed’i Hak Peygamber bilen, ondan şefaat bekleyen, o ve onun Ehli Beyti’ne salat ve selamda bulunan, Alevi’si olsun, Sünni’si olsun, bu gibi haksızlıkların olduğunu öğrenen, bilen, hangi Müslüman gönül rahatlığı ile bu bayramı yapar? Bunu çok iyi biliyorum. Emevi kavmini ve Muaviye’nin suçlu olduklarını tarihi kaynaklara dayanarak açıkladığım için, Emevi Müslümanlığının havarileri birtakım uydurma hadisler ile eleştirilerde bulunacaklar. Şunu peşinen bilsinler ki, zaten o uydurma hadisleri kabul etseydim, ben de onlar gibi her şeyi örtbas ederdim.
Ben 30 yaşına kadar Türkiye’de yaşadım. Bize gelen ilim sahibi dedelerin muhabbet ettiği zamanlarda onları dinlerdim, O muhabbete katılan o günün gençliği, şu soruyu defalarca çeşitli Dedelere sorduklarına kulaklarım ile şahit olmuştum:
Gençler, Dede’ye, “Sünniler Ramazan orucunu tutuyorlar ve Ramazan Bayramı yapıyorlar. Biz neden orucu tutmuyoruz ve Bayramı onlar gibi sevinerek yapmıyoruz?” Birtakım bilgisiz Dedelerin olumsuz ve mantık dışı söylemlerini yazmaya gerek görmüyorum. Fakat kendisini yetiştirmiş, Kur’an’ın, Buyruk’un ve bizim dört kapı kırk makamın emirlerini ve ilkelerini çok iyi bilen değerli Dede’ler var ki, bunlardan hatırladığım bir ismi vereceğim. Yer tanrısı lakabı ile tanınan Kureşli gazilerden Seyit Derviş Yusuf ile Şah Mansurlardan Moğundulu Seyit Süleyman, Seyit Cafer. Auçan ocağında Seyit Mehmet. Camal Abdal ocağında Salih dede, Pirsultan ocağında Eyup dede gibi saygın Dede’ler vardı. Bu bilinçli Dedelerin hemen hepsinin ortak ifadeleri şuydu. Dede’den cevap: “Evlatlarım! Oruç temiz ve riyasız bir ibadettir. Oruç tutmanın büyük sevabı vardır. Biz Alevi inancında da, Muharrem orucumuz, Hızır orucumuz vardır. Ayrıca Ramazan orucunda da üç gün tutma hakkımız vardır. Bu oruç da Kadir gecesinin önünde ve arkasında tutulur. Ramazan Bayramı’na gelince, Emevi kavmi, Hz. Ali’yi şehit ettirdikten sonra icat ettikleri bir bayramdır. Hz. Muhammed ve Hz. Ali, böyle bir bayram yapmadılar ki biz de yapalım. Hz. Ali’yi ramazan ayının 21’inde şehit ettiler. Hz. Muhammed’i, Hz. Ali’yi ve Ehli Beyti seven ve onlara ikrar verenler Aleviler için, Ramazanın 20’sinden bayramın bitimine kadar yası-matemdir,” derdiler.
“Biz, Hz. Ali’yi öldürdüklerine yası matem mi yapalım? Yoksa Emeviler gibi Muaviye’nin sevincini paylaşarak bayram mı yapalım?” diye bizlere verdikleri bilgi ve nasihat bu ölçüde idi. Biz de büyük-lerimizden aldığımız bilgileri gelecek kuşaklara vermek mecburiyetindeyiz. İşte onun için, bilen Aleviler ve Müslüman tarihini iyi bilen Tasavvufçular ve geniş okumuş bilim adamları Ramazan Bayramı’na pek önem vermezler. Fakat Bayramlar, hangi sebeple yapılırsa yapılsın, barışı, sevgiyi ve dostluğu simgeler. Sonra bizler Sunni inançlı komşularımızla birlikte yaşıyoruz. İnançlarımızda bazı farklılıklarda olsa, Onların kutsal bildiği inanç değerlerine saygı duymak hakkımızdır. Ayrıca Bayramlarını kutlamakda insani görevimizdir. Bu gibi tarihi kaynakları açıklamak yalnız bilgilenmek içindir. Ayrıştırmak için değildir. İşte Alevilerin Ramazan Bayramı’nı yapmayışlarının sebebi budur.
Kurban Bayramı Alevler için de kutsal bayramdır. Fakat Osmanlı’dan bugüne kadar Alevilerin Dergâh’ları yok edildi. Resmi ibadet edecekleri cem evleri olmadığı için şehirlerde Sünni komşuların içinde oturan bir kısım Aleviler, komşuları ile beraber bayram ibadetine camilere gittiler. Diğer bir kesimi de, cem evlerimiz olmadığı için, bayram ibadeti yapamadılar. Uzun yıllardır cem ve cemaat göremeyen ve bayram ibadeti yapmayan Aleviler var. Bugün derneklerimizde veya cem evlerimizde yapılan kurban bayramı ibadetini yadırgıyanlar var. Bundan sonra yapacağımız Kadir Hum bayramı ibadetinide yadırgıyacaklar. Halbuysa, Kadir Hum Bayramı! Hz. Peygamber’in, Hz. Ali’ye islam dini’nin idareci velayetini (Yöneticiliğini) verdiği gündür. Bu gün Aleviler için en kutsal bayram olmalı. Ayrıca Ramazan orucunun 21’inden, Ramazan Bayramının üçüncü gününe kadar da, Hz. Ali’nin yası matemi tutulmalı. Ne yazık’ki biz Anadolu Alevileri bir çok değerlerimizi kaybetmişiz. İnanıyoruz ki, toplum bilinçlendikçe, bu eksiklikleri tamamlayacaklar ve bilinçsiz önyargıları da ortadan kaldıracaklar.
Bütün dedelerimizden, cem evleri yöneticilerinden, Alevi Bektaşi inancına hizmet eden dernek yöneticilerinin, Alevi toplumuna yapacakları en kutsal hizmet budur. Alevi toplumunun kutsal bildiği Kurban Bayram’ında, Hz. Muhammed’in doğum gününde, Hz. Ali’nin doğum günü olan Nevruz Bayramı’nda, Hz Fadima’nın doğum gününde. Hz. Ali’ye Velâyetin verildiği gün, Kadiri Hum Bayramında. Hıdırellez Bayramı’nda:
Sabah erkenden güneşin doğmasıyla beraber veya aynı gün akşam. Üç seç delik şükür ve şükran, ibadet cemi yapmalılar. Topluma verilecek en yararlı inançsal hizmet bu olacaktır. Bu kutsal günlerimizde ibadetin haricinde hayır, ihsan yapmalıyız. fakirlere, yetimlere ve ihtiyaçlı olduğu halde kimseden bir şey isteyemeyen yoksullara yardım etmeyi ihmal etmeyelim. İnancımıza ve kültürümüze hizmet eden kurumlarımıza maddi ve manevi destek vermelisiniz. Çünkü güç birlikten doğar. Ne kadar güçlü olursak, insanlığa ve insanlara o kadar daha iyi hizmet verebiliriz.
Yaşayarak gelen Alevilik; Ailelerimiz içerisinde, günlük yaşantımızda, genel kültürümüzün ana kaynağının nüvesini teşkil eder. İslam’ın tasavvuf düşüncesi olan bu güzel inancımızı, ibadetimizi hiç tanımayanlar, Aleviliği din ve inanç dışı tanıtmaya çalışıyorlar. Sünni, Musevi ve Hırıstiyan kaynaklardan bilgilenen ve kendisini Alevi gösteren birçok misyonerler. türedi. Bunlar bizim yaşadığımız Alevi inancını ters yüz edip topluma sunuyorlar. Fakat en tehlikelisi, henüz Alevi inancını iyi öğrenmemiş genç insanlarımız, bunların yersiz uydurmalarına inanıyorlar.. Çünkü onların sunduğu uydurma Alevilikte, inanç yoktur, ibadet yoktur. Pir yoktur, İkrar yoktur. Bu anlayış, bugüne kadar alnı secdeye gelmemiş, yol, erkân görmemişlerin işine geliyor. Ben yıllardır seminer ve paneller vererek mücadele ettim. Yinede Aleviliği oyuncak eden bu insanların karşısında, sağ olduğum müddetce mucadele edeceğim. Alevi inancına en iyi hizmet olacağına inandığım, Erkânname kitabımı yazdım. Temennim, insanlığa ve Alevi toplumuna faydalı bir hizmet olacaktır.
Aşkı muhabbetle.