İSLAM VE ALEVİ İNANCI

BİZ KİMİZ?

Hz. Muhammed’in ölümünden hemen sonra, Hilâfetin gasp edilmesi, Müslümanlar arasında ayrılık yaratan ilk kıvılcımdır. Sonradan Hz. Ali’ye karşı Muaviye’nin ihaneti ve Hz. Ali’yi şehit ettirilmesinin arkasından! Hz.Muhammed’İn torunları olan, Hz. Ali ile Hz. Fatima ‘nın çocukları, Hz. İmam Hasan’ı zehirletmesi, ayrılığı biraz daha büyütmüştür. Üçüncü olarak da, Muaviye’nin vasiyeti ile oğlu Yezit Kerbela’da, Hz. İmam Hüseyin’i ve bütün Peygamber soyunu susuz katletmesi, bardağı taşıran öyle bir son damla olmuş ki, 14 yüzyıldır İslam toplumu arasında, bu açılan yara kapanmıyor,  kapanacağıda mümkün değil.

O günden itibaren, Hz. Peygamber’in evlatlarının ve Ehli Beyti’nin haksızlığa uğradıklarını savunan tarafa, Ali taraftarları ve Aliler denmiş, sonradan da Alevi Müslümanlar denilmiş.  O günün Emevi Devleti’nin yönetimini destekleyenlere de, Sünni Müslümanlar denilmiş. Hz. Peygamber’den sonra, Sünni Müslümanlığın baş mimarı olan Muaviya ve Emeviler 86 yıl, bu İslam dinin yönetiminde kaldılar. “İcma’i Ümmet” heyetlerine, yani (Kendi düşüncelerini savunan bilim adadamlarına) istediklerini yaptılar ve yazdırdılar. Kur’an Ayetlerinin yorumunun birçoğunu devlet düzenine göre, baskı ve korku ifadeleriyle kendi isteklerine göre kelime oyunlarıyla değiştirdiler. Alevi İslam toplumu Kur’an ayetlerini Emevilerin zahiri yorumuna itibar etmiüyoruz. Ehlibeyt’in batini yorumu ile tercümesini yapıyoruz.

Emeviler, 86 yıl içinde, Hz. Muhammed’in getirdiği dini, tersyüz edip, her ihanetlerine, peygamberimizin “Fıkıhıdır, Sünnetidir” diye, uydurma hadisler ile o günkü dünyaya öylace tanıttılar. “Ehlibeyt” cümlesinin karşısına, “Ehlisünnet” kelimesini uydurdular. İslam Dini’ni böylece tersüz ederek, bütün dünya’ya İslam budur diye ilan ettiler. Halen Sünni Şeriatında olan Müslümanlar, Emevilerin kurdukları Vahabi Şeriatını, Peygamber’in getirdiği Şeriat olduğuna inanıyorlar. Kur’an’ın hiçbir ayetinde günde beş vakit namaz kılacaksınız diye yazmadığı halde, Sunniler halen günde beş vakit namaz kılıyorlar.

Hz. Muhammed Miladi tarih 632 yılında dünyasını değiştirdi. Mezhepler 755–756 yıllarında Abbasilerin devrinde icat edildi. Aradan 124 yıl geçtikten sonra,  Müslümanları böl-yönet sistemi ile Meshepleri icat ederek, siyaset yaparak Müslümanlığa en büyük ihaneti yapmışlardır. Onun için Alevi İslam toplumu o gün de, bugün de, mezhepçiliği kabul etmezler. Çünkü Aleviler, ilk Halifelik ile ortaya konan haksızlıkları kabul etmedikleri gibi, ondan sonra yapılan bütün uydurma “icma ve kıyaslara” itibar etmemişler. Tek kelime ile Aleviler, Ehli Beyt ’in ve onların soyu olan 12 İmamların kabul etmediğini, Kur’an’da olmayanı, bugüne kadar kabul etmemişler ve etmezler de.

O tarih’de Hz. Muhammedin ve Hz. Ali’nin evlatlarının, torunlarının yanında ayrılmayan, onların getirdikleri İslam inancına hiçbir katkı ve ilave etmeden kabul edip, devam ettirenlere, Devlet idaresinde olan Emevi’ler , Abasi’ler tarafından devamlı baskı altında tutulmuşlar ve katledilmişler. İşte bizim dedelerimiz, bu katliamlara canını vermişler, başını vermişler fakat inançlarında taviz vermemişler: Hz. Muhammed’in ve Hz. Ali’nin çocuklarını içlerinde saklayarak, gizemci bir sistemle azda olsa soylarının bu güne kadar gelmesini sağlamışlar. Onlarla birlikte Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin getirdiği ve onların çocuklarının devam ettirdikleri İslam inancını, bu güne kadar devam ettiren Alevi İslam toplumuyuz biz:

Onun için, Alevi inancının baş mimarisi Hz. Ali ve Ehlibeyt’tir. Aleviler ibadetlerinde, dualarında ve gübanklarında Hz. Muhammed’le beraber, Hz. Ali’yi, Ehlibeyti ve 12 İmamları daima zikir ederler.

Şura Süredi Ayet 23: Habibim ümmetine söyleki, ben size bu Hak Dini getirdiğim için, sizden bir ücret istemiyorum. Yalnız Ehlibeytime katıksız bir sevgi ve bağlılık istiyorum. Allah, Hak yolunda yürüyenleri bağışlar ve onlara ihsanda bulunur.

Ali İmran Süresi Ayet 110: Ey Muhammed’in Ehlibeyti! Siz insanlar için ortaya çıkartılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah’a inanan, örnek hayırlı bir ümmetsiniz. Kitap ehli olanlar inanmış olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu.

 Alevi İslam Toplumu nasıl ve neye inanıyor?

Alevi İslam inancı, bir ırk, bir soy, bir ulus değildir. Bir mezhep, hiç değildir. Alevi inancı, İslam’ın mistik düşüncesi ve tasavvuf  yoludur. Alevi İslam, mezhepçiliği hiç kabul  etmez. Niçin diye sorarsanız? Kur’an’da, Mezhepleri yasaklayan ve bu konuyu kapsayan birçok ayet var. Fakat ben yalnız iki tanesini vereceğim.

Ali İmran Suresi ayet 105: “Kendilerine belgeler geldikten sonra, ayrılan ve ayrılığa düşenler gibi olmayın., Büyük azap ayrılığı yapanlaradır.

Bakara Süresi Ayet 59-60: Gerçekten indirdiğimiz belgeleri ve doğru yolu, kitab’da insanlara açıkladıkdan sonra. Gizleyen ve inkâr eden kimseler var ya, onlara hem Allah lahnet eder. Hem lahnetciler, lahnet eder. Ancak tövbe edenler, islah olanlar, müstesna,

 Fazla kaynağa gerek yoktur. Yalnızca iki ayetler kâfi geleceği kanısındayım.

İslam nedir? 

İslam kelimesi anlamı! Allah’ın birliğine inanıp, iman etmek ve Allah’a teslim olmaktır. Allah’ın birliğine, dilin ile ikrar edip, gönlün ile iman edip, Allah’a teslim olmadıkca İslam olamazsın.

Ali İmran Süresi Ayet 19:   “Allah’ın katında Din şüphesiz İslamiyet’tır.  Ancak kitab verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünde ayrılığa düştüler. Allah’ın ayetlerini kim inkar ederse,  bilsinki Allah hesabı çabuk görür”.

Ali İmran Sürei Ayet 3: “Kendisinden önceki kitapları tastik eden Hak  kitabı sana’da indirdik. Önceden insanlara yol gösterici olarak, Tevratı ve İncili’de  indirmiştik”.

Bakara Süresi Ayet 97: “Allah’ın emriyle Cebrail, önceki kitapları döğrulayan, insanlara yol gösteren, Hak kitabı senin kalbine indirmiştir”.

Nisâ Süresi Ayet 136: Ey inananlar, yüce Allah, Resulu Muhammed’e gönderdiği Kur’an’a ve ondan önce indirdiği, Tevrat’a, İncil’e, Zebur’a ve bütün kutsal emirlere inanmakta sebat gösterin, daim olun.

İsra Süresi Ayet 77: “Ey  Muhammed senden önce göderdiğimiz Peygamberlerimize’de uyguladığımız aynı yasadır. Sen bizim yasamızda değişiklik bulamazsın”.

Ahkâf Süresi Ayet 12: “Kur’an dan önce Musa’nın kitabı Tevrat, bir rahmet ve bir rehberdir. Bu Kur’an, zulmedenleri uyarmak ve iyi davrananlara müjde olmak üzere, Arap diliyle indirilmiş, kendinden öncekileri doğrulayan bir kitaptır”.

Ali İmran Süresi Ayet 84: “ De ki Allah’dan bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, torunlarına indirilmiş olana. Musa’ya, İsa’ya ve diğer nebilere, Rablerin de kendilerine verilene inandık. Onlardan hiç birini ötekinden ayırmayız. Biz ona teslim olanlarız”.

görülüyor ki, Allah ve Kur’an: Peygamberleri ve insanları biri birinde üstün tutmuyor. Alevi İslam tasavvuf inancıda, Aleviler, Kur’an’ın bu hakiki ve batini, tasavvuf ifadesinde hiç’mi, hiç ayrılmamıştır. 72 millet’te, (Bütün dünya insanlarını) ayırt etmeden, hepsine Allah’ın kulu, eşit insan gözüyle bakarlar. Sunni Emevilerin devlet idaresi için yaptıkları zahiri, uydurma Kur’an yorumuna hiçbir zaman inanmamışlar ve itibar etmemişler. Onun için bu güne kadar Ortodox Emevi Sunni şeriatını kabul etmemişler.

Tasavvuf Alevi İslam inancında Allah’ı yerde veya gökte aramayız. Allah’ın mekânı müminin kalbi olduğuna, Allah’ın cemalini’de mümünün yüzünde gördüğümüze inanırız. Onun için de, toplu ibadetlerimizde Kâbemiz müminin cemalidir. Yüzümüzü “duvara dönmeyiz, didara döneriz” Yarım ay şeklinde cemal, cemale bakarak ibadet yaparız Bakara Suresi’nin 115. ayeti: “Doğu da, batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz dönün, Allah’a dönmüş olursunuz. Allah her yeri kaplar ve her şeyi bilir.”

 

İslam’da, Sunni şeriat’tan hariç! Ondan farklı. “Mistik Tasavvuf” Ehlibeyt inancı vardır. Bu tasavvuf tapınma, inanma değerleri!  Alevi İslam inancıdır. Tasavvuf inancı olan Alevilik de en kutsal Kâbe, insani kâmilin gönlüdür. Hakkın nurunu da yine insani kâmilin yüzünden yansıyacağına inanırız. Onun için, bir kişiden fazla olan toplu ibadetlerimizde yüz yüze  (Camal cama la) ibadet ederiz. Tasavvufta kıble, insanı kâmilin gönlüdür.

İnançsal yöndeki tasavvufun tapınma içeriği, “Yaratılmışın, yaratıcıya gönül yolu ile yaklaşmasıdır”. Sıratı Müstakim ’in içinde “Vahdet-i Vücut” birliğine erişme yoludur. Alevi tasavvuf inancında ise, Allah’a sevgi ile gidilir düşüncesi ön planda yer alır. İnsan’ın, insana zarar veren, hırsıyla, nefsiyle ve kötü düşüncesiyle mücadele etme zorunluğu vardır. Kendine laik görmediğini, başkasına laik görmemesi ilkesine sahiptir. Eline, Diline, Beline, Aşına, İşine, eşine sahip ol. Hak katında verdiğin söze, verdiğin ikrara sadık kalmak, ön koşuldur. Alevi teriminde önemli bir söz vardır ki  “Öl ikrar verme, öl ikrarından geri dönme. Verenin malı, dönenin canı”. Tasavvuf Alevi inanç sistemi, şevfaf insan ve temiz toplum yaratmaya hizmet eden bir inanç sistemidir. İslam Din’i dediğimiz inancın özüdür. Bu yolu Hz. Muhammed’le beraber,  Hz. Ali başlatmıştır.

Alevilik inancı, İslam Dini’nin, mistik düşüncesi ve tasavvufi yolu olduğu için. Bu yola aşkla gidilir. Bu bir gönül yoludur. Şüphesiz inanıp iman etme yoludur. Bu yola gidebilmek için de, bir Pir’den el almak gerekir.  Teslim olacağın Pir’de bu yolu, bu erkânı iyi bilen, Pir’lik vasıflarını üzerinde taşıyan erenlerden olması gerekir. İşte o Pir, insanı 4 kapı 40 makamda sırasıyla aşama, aşama yetiştirerek, pişirerek Öz’e gitmeye yönlendirir. Amaç, “İnsani Kâmil” olmaktır. Birlik âlemine varmaktır. Hak’la Hak olmaktır. Tasavvuf dili ile buna Vahdet-i Vücut” Birlik âlemi derler. “Allah olgusu Alevilikte, evrene olan en büyük sevgidir”.

Tasavvufi olan Alevi inancında ise, Allah’ı götürüp dört duvar arasına sokmazlar. Elbette ki Aleviler de, Hz. İbrahim’in makamına kuşkusuz inanırlar ve saygı duyarlar. Kâbe Mekke’de, Hz. Muhammed’in Türbesi ve makamı da Medine’dedir. Anadolu Alevileri tek başına ibadete durdukları zaman, Hz. Muhammed’e ve Ehli Beyte besledikleri muhabbet ve sevgilerinden dolayı, elbette ki yönlerini Mekke ve Medine’ye çevirirler. Fakat esas işin aslına geldiğimiz zaman:

Kur’an-ı Kerim’in Bakara Suresi’nin 115. ayeti: “Doğu da, batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz dönün, Allah’a dönmüş olursunuz. Allah her yeri kaplar ve her şeyi bilir.” diyor.  Nur Suresi ayet 35: “Allah yerin, göğün nurudur.”

 

İbadet iki türlü yapılır. Biri zikir ibadeti, diğeri secde ibadeti:

 

İbadet’te Secde: Kelime anlamı ile Tanrı’nın önünde yere kapanıp, bütün varlığı ile teslim olmak demektir. İbadet anında yapılan tövbeden, bağışlamadan ve dualardan sonra secdeye inilir. Bu secde ruh halinin psikolojik olarak fiziksel davranışlara yansımasıdır. Kişinin kendi rızası ile başının secdeye inmesi, kendi özü ile hesaplaşmasıdır. Kendi kendini ölçmesi, kendi kendini yargılamasıdır. Bir başkasının tanıklığı veya şikâyeti olmadan özeleştirisini yapmasıdır. Bu anlamda secde bir hesaplaşma aynasıdır. Mümin aynada kendini görecek, kendisi ile baş başa hesaplaşacak.

Kur’an’da ibadeti emreden yüzün üzerinde ayet var. Bunların hepsi de, günün hemen hemen her zamanında Allah’ı zikir edin, yani Allah’ın adını dilinizden kesmeyin, sevgisini de gönlünüzden çıkartmayın diyor. Bu zikir ibadetidir.

Kaaf Süresi Ayet 21: Her can kendisiyle beraber, bir delil, bir rehberi ve bir şahidi ile huzura gelecektir.

İsra Süresi Ayet 71: Bir gün bütün insanları önderleriyle (Rehberleriyle) birlikte çağırırız. O gün kitabı sağında verilenler, işte onlar selamete kavuşanlardır.

                   Kur’an bizleri dış dünya’ya ait olan sırların keşfine çağırırken, akıl sahibi olduğumuzuda hatırlatır ve aklın yolunu daima önde tutar. Pskolojik olarak bazı sırlara vakıf olmaya çalışırken, Kalp yolu ile ben ve siz arasındaki düğümü’de çözmeye davet ediyor.

                   Ruh bu zahiri kuralların ötesinde, temas etmek istediği ve geldiği bir başka özel alan daha var. Ruhun derinliklerinden fışkıran bu sonsuz arzu. Bütün evrende var olan  değerlerin, Hak’kın sıfatının aynası olduğunu gördüğü an, Ruh, nihayı maksadına ermiş olur. Bunun yoluda şüphesiz inanıp iman etmek ile, huşu içerisinde dua etmekten geçer. Vecd, huşu içten gelen duygu halinin transa dönüşmesidir. Bunun kalıbı, kıyafeti, şeklinin tarifi yoktur. Anlatmak  mümkün değil, anlatılamaz. Bunu yalnız yaşayan bilir.

Hele beş vakit namaz kılacaksınız, diye, Kur’an’ın hiçbir yerinde yoktur. Şimdi bu verdiğim ayetlere göre: “Gece, Rabbine secde et” emri, gece ibadetinin daha kutsal olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Onun için Aleviler, ibadetlerini ve Cemlerini gece yaparlar. Gündüzleri de, çocuklarının rızklarını kazanmak için işlerine bakarlar. Aleviler için helal kazanç, en kutsal ibadettir. Şimdi bakalım Kur’an gece ibabeti için ne söyliyor?

İnsan Süresi Ayet 26: Geceleyin ona secde et: Onu geceleri uzunü uzun tesbih et.

Müzemmil Süresi Ayet 1-4: Ey örtüye bürünen Muhammed! Gecenin yarısında biraz önce veya biraz sonra, bir müddet için kalk ve ağır-ağır Kur’an oku.(İbadet et)

Müzemmil Süresi Ayet 5: Doğrusu biz sana taşınması ağır bir söz vahiy edeceğiz.

Müzemmil Süresi Ayet 6: Şüphesiz gece kalkışı daha tesirlidir. O zaman Kur’an okumak daha elverişlidir.

Müzemmil Süresi Ayet 7: çünkü gündüz seni uzun- uzun alıkoyan işler var.

Müzemmil Süresi Ayet 20: Ey Muhammed! Şüphesiz Rabbin senin ve beraberinde bulunan bir topluluğun gecenin yarısında kalkıp ibadet yaptıklarını bilir.

Müdessir Süresi Ayet 1- 5: Ey örtüye bürünen Muhammed! Kalk ve uyar Rabbini yücelt. Giydiklerini temiz tut. Kötü şeyleri terke devam et

Çünkü evrende var olan her şey, O tek olan bütünün tüm sırlarının yansıması ve cemalinin aynasıdır ki, Buda Allah diye adlandırdığımız kudretin ta kendisidir.

Bu büyük Tanrı sevgisi, herkesin gönlü, aklı ve idrakinin kapasitesi oranında manevi bir güçtür. Buna ermek için?

Can denen bostanı’nı marifet suyu ile besleyen.. Tövbe kökünü, istiğfar yaprağıyla karıştırıp, tevhit tokmağı ile, gönül havanında iyice döven. Sabır tenceresinde, göz yaşı ile yuğuran, aşk ateşi ile pişirip, kanaat kaşığı ile yiyen insan’a, Kâmil insan, Ehlibeyt dostu, Alevi denir.

Alevi İslam Tasavvuf inancında, Re interkarnasyon “Tenassuh –Devir” kavramı vardır. insan Ruh’u, ya kıyamet günü’ne, yada kâmil insan, turab ( Tevazzu) halinin son noktasına gelinceye kadar, bitki dahil her türlü canlının kalıbına defalarca girip çıkıyor. Alevi İslam Tasavvufunda Ruh bir defa insanı kâmil’de karar kıldıktan sonra, kâmil insan olma dışından başka bir bedene girmediğine inanırız.

Maide Süresi Ayet 48: “Ey Muhammed! Kur’an önce gelen kitapları tastik eden ve onlara şahit olarak, gerçekle sana indirdik. Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet”. Gerçek olan sana gelmiş  bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol, bir yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı. Fakat bu verdikleriyle sizi denemesi içindir. O halde iylik yapmaya koşun, hepinizin dönüşü yüce Allah’adır”.

Bakara Süresi Ayet 91: “Onlara Allah’ın indirdiğine inanın denildiğinde, biz indirilene inanırız deyip, gelen Kur’an’ı inkar ederler. Hâlbuki Kur’an ellerindeki Tevratı tastik eden Hak bir kitaptır”.

Nisâ Süresi Ayet 162: Onlardan ilimden ilerlemiş olanlara, sana indirilen kitaba ve senden önce indirilen kitaba inanan,  ibadet eden, zekat veren, Allah’a ve ahiret gününe inanan  müminlere, elbette büyük ecir vereceğiz”.

Nisâ Süresi Ayet 163: “Nuh’a ondan sonra gelen peygamberlere, vahi ettiğimiz, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsâ’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a, Süleyman’a vahi ettiğimiz gibi, ey Muhammed şüphesiz sana da vahi ettik. Davud’a ve Zebur’ada verdik”.

Ali İmraan Süresi Ayet 113- 114: “Kitap ehlinin hepsi bir değildir. Onlardan gece secdeye kapanarak, Allah’ın ayetlerini okuyup ibadet edenler vardır. Bunlar Allah’a ve ahiret gününe inanır, kötülükleri men eder, iyliğe koşarlar. İşte onlar iyilerden’dirler”.

Bakara Süresi Ayet 285: “Peygamber ve insanlar, Rabb inden indirilene inanırlar. Hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine inanıp iman edenlerdir. Peygamber’ler arasında hiç birini diğerinden ayırtetmeyiz, hepsine itaat ederiz. Rabbimizin affını dileriz, dönüş yalnız sanadır”.

Kur’an açıkca şunu söyliyor!

Kutsal kitablar ile insanlığa mesaj veren, tek  Tanrı’lı, Allah’ın birliğini tanıyan, Peygamberlerin getirdikleri “Semavi” dinler topluluğu’nun ismi, İslam’dır:

Hz. Muhammed bir hadisinde şöyle emir buyurur: “Ben, benden evvel gelen dinleri, ortadan kaldırmak için gelmedim. Onları tamamlamak için geldim” demiştir.

Nisâ Süresi Ayet 126: “Allah bizzat bütün kâinatı kuşatmıştır. Gökte ve yerde ne varsa Allah’ındır”.

Kaf Süresi Ayet 16: Yemin olsun ki insanı biz yarattık. Nefsinin kendine fısıldadıklarını biliriz. Biz ona şah tamarından daha yakınız”.

Bakara Süresi Ayet 115: Doğuda, batıda yalnız Allah’ındır, ne tarafa dönersen dön, Allah’a  dönmüş olursun”.

Zariyet Süresi Ayet 56: “Ben Cinleri ve insanları bana ibadet ve kulluk yapsınlar diye yarattım”.

Ali İmran Süresi Ayet 105: Kendilerine belgeler geldikten sonra, ayrılan ve ayrılığa düşenler gibi olmayın. Ayrılanlar için büyük azap onlaradır”.

Sad Süresi Ayet 71-72: “Rabbim meleklere şöyle demişti: Ben balçıktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp, ruhumdan ona ruh üflediğim zaman ona secdeye kapanın”.

Fetih Süresi Ayet 8: “Ey Muhammed, biz seni bir tanık, bir müjdeleyici, bir uyarıcı olarak göndrdik”.

Nur Süresi Ayet 35: Allah göklerin ve yerin nurudur.

 

 Kur’an’da ve Alevi İslam tasavvuf inancında Kadın ve Erkek eşitliğine:

 

Alevi İslam tasavvuf inancı! Karşılıklı gönüllere yerleşen, sevgi ile birleşen, sürekli gelişen, çağın yeni ilim ve tekniğini özümseyen. Sunni doğmalardan kendini koruyan. İnsanları eşit bir şekilde bağrında toplayan. Renk, dil, din, ırk ve cinsiyet farklılığı gözetmeyen. Dinsel ve düşünsel, ilmi rehber alan, Ehlibeyt inançında ki özgürlüktür. Bu inançta kadının yeri konumuna göre yücedir. Anadır, Bacıdır, baş tacıdır. Alevi tasavvuf yorumuyla kadın. (Şeriat’ta kadındır. Tarikat’ta Anadır. Marifet’te dünya’dır. Hakikat’ta yer ve göktür.)

            Bütün kâinat’ta yaratıcı kaynak olan toprak! Bütün evreni kuşatan canlı ve cansız yaratılan bütün değerlerin, yaratılmasının ana kaynağıdır. İnsan’ın yaratılışının ana kaynağıda kadındır. Alevi İslam tasavvuf inancında, Ehlibeyt evlatları içinde, Nübüvvet ve İmamet hariç. Yaşamın her sahasında, kadın’da kendi sorumluluğu çerçevesinde, erkek ile birlikte bütün sorumlulukları ve güzellikleri omuz, omuza paylaşmakla, erkekle aynı eşit hakka sahiptir. Bir değerlendirmeyi paylaşacak olursak! Eskiden dedelerimiz fes veya şapka örterdiler. Baş açık gezmek adet değildi. Büyük annelerimizde eşarpla başlarını örterdiler. Zaman değişti, Babalarımız şapkayı çıkarttı, baş açık gezmeye başladı. Annelerimizde eşarpı kaldırdı, onlarda baş açık gezebiliyorlar. Kimse sen niye başını açtın diyemez.

Nur Süresi Ayet 30: Ey Muhammed mümin erkeklere söyle: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve utanacak yerlerini açmasınlar. Bu onlar için daha temiz ve daha iyidir. Yüce Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır.

Nur Süresi Ayet 31: Ey Muhammed, mümin kadınlara da söyke ki, gözlerini (haramdan) sakınsınlar. Görünen kısımları müstensna, Zinnetlerini açmasınlar. Mahrem yerlerini, eşlerinden başkasına göstermesinler.

Tövbe Süresi Ayet 67: İkiyüzlü erkek ve ikiyüzlü kadınlar, biribirinin aynılarıdır. Kötülüğü emreder, iyliğe engel olurlar.

Tövbe Süresi Ayet 68: İkiyüzlü erkek ve kadınlara kalacakları cehennem ateşi hazırlamıştır.

Tövbe Süresi Ayet 71: Mümin erkekler ve mümin kadınlar biribirinin velileridir. İyliği emreder, kötülükten insanları geri alırlar.

Nisâ Süresi Ayet 34: Allah Kimi kullarını, kimi kullarından üstün kılmasının sebebi! Erkekler mallarını kadeınlar için sarf etmelerinden dolayı, erkekler kadınlar üzerine hakimiyetini kurmuşlar. İffetini, kocası olmadığı zaman koruyan iyi kadınlar, Alahın emirlerini yerine getirenlerdir. Serkeşlik yapıp, kocasına ihanet eden kadına  öğüt ve nasihat edin. Tutmazlarsa, yatağına girmeyin. Vazgeçmiyorlarsa, nihayet dövün. Niyede uslanmıyorlar’sa, Ayrılın.

Bakara Süresi Ayet 229: Boşanma iki türlü olur. Birincisi iylikle yanında tutmak. İkincisi iylikle bırakmaktır. Kadınla evlendiğiniz zaman verdiğiniz ziynet eşyalarını ve malları, ayrıldığınız  zaman almanız size helal olmaz. O eşyalar kadına aittir.

Mücâdele Süresi Ayet 3-4: Karılarına anam bacım, Zinhar yoluyla boşamak isteyip sonra hemen  sözlerinde dönenler ailesiyle temasa girmelerinden önce  .Suçu işleyen erkek, ceza olarak maddi durumu iyi se, bir köle satın alıp, hürriyetinie kavuşturacak veya Allah’dan af dileyerek ara vermeden 60 gün oruç tutacak veya 60 gün bir fakiri doyuracak. Bu şartlar gerçekleştikten sonra, eski karısı ile tekrar nikahlanabilir.

Bakara Süresi Ayet 230: Ondan sonra karısını boşamak istiyorsa,  erkek karısına sen boş’sun derse, hemen söylediğinde pişmanda olsa, karısı ile ilişkiye girmesi kendisine helal olmaz. kadın gider evlenir. İkinci kocası ya ölür veya boşarsa, Allah’ın yasalarını koruyacaklarına güvenirlerse, eski karı koca biribirilerine dönmelerine engel yokturi

Ne yazık ki Kur’an cezayı suçu işleyen erkek’e verdiği halde, Sunni şeriatcıları hiç suçu olmayan kadını, bir başkasıyla buluşturuyorlar. Böylece kadının şeref ve haysiyetini ayaklar altına alıyorlar. Bu yaptıkları zulüme’de Kur’an’ın emri diye Allah’a “Şirk” koşuyorlar. Kendi pis nefisleri için bu güzelim Allah’ın ayetini dahi, (Hülle Ayeti) olarak halen kullanıyorlar.

Tövbe Süresi Ayet 72: Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara içlerinde ebedi kalacaklşarı huzurlu yaşam (Cennet) vad etmiştir.

Ahsab Süresi Ayet 35: Doğru erkek ve kadın müslümanlar. Erkek ve kadın müminler. Boyun eğen, saygılı olan, erkekler ve kadınlar. Doğru sözlü erkek ve kadınlar, sabırlı erkek ve kadınlar, gönülden bağlanan erkek ve kadınlar, sadaka veren erkek ve kadınlar,  Oruç tutan erkek ve kadınlar. İffetlerini koruyan erkek ve kadınlar. Allah’ı çok anan erkek ve kadınlar.  İşte Allah bunların hepsine “mağfiret” huzurlu bir yaşam hazırlamıştır.

 

Anlaşılıyor ki, bütün kutsal kitabları incelediğimizde, yüce Allah Hiçbir Peygamberi diğerinden üstün tutmamıştır. İnsanları, siya’hı, beyazdan, beyazı sarı’dan, ayırmamıştır. Kadın erkek eşitliğini birçok ayetlerinde açıkca ifade etmiştir.  Alevi İslam Tasavvuf inancı bu yoldan, bu istikâmet’ten hiç ayrılmamıştır. İşte Alevi İslam toplumunun inanma ve tapınma sistemi, sunni şeriatcılardan tamamen ayrıdır.

Veda Haccında Hz. Muhammed Tarafından Okunan Hutbelerin Tamamı

Hz Muhammed, Veda Haccında üç önemli hutbe okumuştu. Birinci hutbesi, Mina’da, Müslümanların birbirleri ile kardeş oldukları hakkındadır. İkincisi, Arafat’ta devenin üzerinde kadınlar hakkındadır. Üçüncü hutbesi, Mekke’den Medine’ye giderken, Gadiru Humm denilen konaklama yerinde, Kur´an ve Ehli Beyti hakkındadır.

Peygamberin bu üçüncü hutbesini, bazı Sunni şeriatında olan, Emevi taraftarı kitaplarına yazmazlar. Kanıtı, Prof. Dr. Neşet Çağatay’ın yazdığı İslam tarihindedir [1]

 

Hz. Muhammed’in, Mina’da Verdiği Hutbe

 

“Ey ahali! Beni iyi dinleyin. Belki bu yıldan sonra, sizinle burada bir daha buluşamam. İslamiyet’ten önceki bütün Cahiliye geleneklerini ayağımın altına alıp çiğniyorum. Cahiliye devrindeki dökülen bütün kan davaları kaldırılmıştır. Bunlar yalan ve uydurma şeylerdir. Kaldırdığım ilk kan davası, Abdulmutalibin torunu Haris oğlu Rabia’nın kan davasıdır. Ben ondan vazgeçtim. Siz de bütün kan davalarından vazgeçin. Cahiliye devrindeki faiz geleneği kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk faiz, amcam Abbas’ın faizidir. Sermayeleriniz yine sizindir. Ne zülüm yapın, ne de zulme uğrayın. Ey insanlar! Kimde bir emanet varsa yerine versin. İnkârcıyı Allah af etmez.

            Ey insanlar! Sizin, kadınlarınız üzerinde birtakım haklarınız vardır. Onlar sizin bu haklarınızı gözetmelidirler. Onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Onlara karşı iyi davranınız. Siz onları Tanrı’nın adı ile Allah’a söz vererek aldınız. Allah’ın emriyle sizin helalınız olmuşlar. Onlar, size haksız yere isyan ederlerse, bir başkası ile evleninceye kadar geçimlerini temin edin ve bütün eşyalarını vererek ayrılın. Herkes kendi suçundan sorumludur.

            Kimler, kimin varisidir? Kur’an ayetler ile tespit etmiştir. Vasiyet etmeme gerek yoktur. Çocuk kimin yatağında doğmuşsa onundur. Tanrının ahtı ile aldığınız kadınlardan başkasıyla buluşmanız yasaklanmıştır. Fuhuştur, zinadır.

Zina, Allah indinde büyük suçtur. Kadınların da, Allah’ın ahtı ve emriyle nikâhlandığı erkeklerden başkasıyla buluşması, aynen yasaktır. Fuhuştur, zinadır, suçtur. Allah’ın emirlerine itaat edenler doğru yoldadır.

            Ey insanlar! Bir kadının, kocasının izni olmadıkça, evinin malından bir şeyi başkasına vermesi caiz değildir. Kocanın da, evinin malından, karısının rızası olmadan, başkasına bir şey vermesi caiz değildir. Kadın, erkek eşittir. Allah’ın emir buyurduğu gibi.”

Nur Suresi ayet 71: “Mümin erkek ve mümin kadınlar birbirinin velileridir. Her kim iyiyi emreder, kötülükten alıkoyarsa. İşte Allah bunlara rahmet edecektir.”

 

Hz. Muhammed’in Arafat’ta Verdiği Hutbe

            “Ey insanlar! Arapların ve Arap olmayanların birbiriyle üstünlükleri yoktur. Ne beyazın siyahtan üstünlüğü, ne de siyahın beyazdan üstünlüğü vardır. Üstünlük, yalnız Allah’tan çekinmektir. Onun emirlerine riayet etmektir. Çünkü bütün insanlar topraktan yaratılmış, Adam Ata’nın oğullarıdır. Müslümanlar birbirinin kardeşidir. Enfal Suresi’nin emrettiği gibi, “Bir kimseye, kardeşinin malı, kendi isteği ile vermedikçe helal değildir. Kendinize zulüm etmeyin. Kölelerinize yediklerinizden yedirin, giydiklerinizden giydirin. Affedemeyeceğiniz bir hatayı işlerlerse, onlardan ayrılın (Azat edin). Onlar da sizin gibi Tanrı’nın kuludur, onlara kötü davranmayın, zulüm etmeyin.”

            Ey insanlar! Bugün, bu ay, bu şehir kutsal olduğu gibi, sizin mallarınız, canlarınız da aynen kutsaldır. Onun için birbirinizin kanı ve malı da ötekine haramdır. Ahirette Tanrı’nın katına çıkacaksınız, o da size yaptıklarınızı bir, bir soracaktır ve ona göre ceza veya ödül verecektir. Sakının, kâfirler gibi birbirinizin boynunu vurmayın. Kendinize layık görmediğinizi, başkasına yapmayın. Her suç işleyen, suçundan kendisi sorumludur. Babanın işlediği suçtan oğlu, oğlunun işlediği suçtan da baba sorumlu değildir.

            Ey insanlar! Aldığınız borcu ödeyiniz. Başkalarına kefil olmak demek, kefil olduğun insan, sözünü yerine getiremediği takdirde, kefil olan kişi, o sözü yerine getirmekten sorumludur. Hediyeye karşı, hediye ile karşılık verilir. Birbirinizin hatasını aramayın, birbirinizle hoş geçinin. Kardeş olunuz. İslam bizleri güçlü kılmıştır. Şeytan bu yurdumuzda, sizlerin tapınmasından umudunu kesmiştir. Küçük gördüğünüz, ehemmiyetsiz saydığınız, yapmaktan mahsur görmediğiniz, kötü şeylerden Şeytanı sevindirmiş olursunuz.

            Ey insanlar! Cahiliye devrinden kalma, çirkin adetlerin her türlüsü yasaktır.

Burada bulunanlar, bulunmayanlara sözlerimi duyursunlar. Belki, bulunmayanlar içinde, sözlerimi burada bulunanlardan, daha çok hatırda tutacaklar vardır.”

Hemen orada Maide Suresi’nin üçüncü ayeti gelir ve bu ayetle hutbeyi bitirir.

Maide Suresi ayet 3:Ey insanlar! Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkasının adına kesilenler, canı çıkmadan boğulmuşlar, bir yerine vurarak öldürülmüşler, yırtıcı hayvan tarafından parçalananlar, fal oklarıyla vurulmuşlar, taşlar ve heykel, putlar için kesilenler, size haram kılındı. Açlıkta, darda kalan, haddini aşmamaksınız yiyebilir.

Bugün, inkâr edenler, sizi dininizden etmekten umutlarını kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, Allh’dan korkun. Bugün, size dininizi tamamladım. “Din olarak sizin için İslamiyet’i seçtim”. Size iki amanet bırakıyorum. Biri Kur’an’ı Kerim, biri de Ehlibet’imdir. Onlara sıkıca sarıldıkça yanlış yola sapmazsınız. Üzerime verilen sorumluluğu yerine getirdim. Allah bağışlayandır, merhametlidir.”

Ey insanlar! Allah tarafından emredilen her sözü sizlere tebliğ ettim. Ben vazifemden sorumluyum, sorumluluğumu yerine getirdim. Yarın, beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? Allah’ın elçiliğini ifa ettin, emirlerini bize tebliğ ettin, vazifeni yerine getirdin, bize öğüt ve vasiyette bulundun, diye şahitlik edermisiniz? Halk hep bir ağızdan, “Evet ya Resulullah, tebliğ ettin. Şahitlik ederiz” diye cevabını verirler. Bunun üzerine Hz. Muhammed: “Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab!” diyerek Allah’a şükür senalarını belirtir.

Hz. Muhammed, bayramın beşinci günü (Çarşamba) Mina’dan Mekke’ye döner ve Tekrar veda tavafını yapar. O günden itibaren diğer hacılar memleketlerine dönmeye başlıyorlar. Hz. Peygamber’de bu hac sırasında Mekke’de tam 10 gün kalmıştı. Zaman ve zemine göre gittiği yerde ikişer rekât namaz kılmıştır, (ibadet etmiştir). İslam tarihlerini genişçe araştırdığımız zaman, Hz. Muhammed hac ’da dahi, beş vakit namaz kılmamıştır. Beş davakit namaz, Emeviler zamanında icad edilmiştir

 

Hz. Muhammed’in  Gadiru Humm Hutbesi

 

Hz. Muhammed, Kâbe’yi tavaf edip, haccını tamamladıktan sonra, 15 Mart 632 günü Medine’ye dönmek için, Mekke’den ayrılır. Medine yolunda bir konaklık yol gelince, Cuhfe denilen yerde, Gadiru Humm denilen vadideki suyun başında konaklar. Bu konaklama yerinde Maide süresinin 67’inci ayeti gelir ve şu emri verir. Maide Suresi, 67’inci ayeti: “Ey Peygamber!  Rabbinden sana indirileni tebliğ et.  Eğer bunu yapmazsan, onun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere fırsat vermez.”

Hz. Muhammed, hacılardan ileri gidenlerin geri dönüp gelmelerini, geride kalanların yetişip toplanmalarını emreder. Vakit öğleyi geçmişti ve çok sıcaktı. Hz Muhammed bütün halkla birlikte iki rekât namaz kılar (İki seçdelik ibadet yaparlar). Hz. Muhammed, deve semerlerinden bir yüksek yer yapmalarını emreder. Sahabeler hemen arzu edilen yüksek yeri yaparlar. Namazdan sonra yüksek minbere çıkan Hz Muhammed, Hz. Ali’yi de yanına çağırır ve halka şu hutbeyi okur.

Hz. Resulü Ekrem: “Ey İnsanlar! Ben de sizin gibi insanım, Allah tarafından davet edildim, benim de günlerim sayılı, bu dünyadan göçeceğim günler yaklaştı. Hamdi sena yalnız Allah’adır. Ona inanmışız, ona sığınırız. Ondan başka yol gösteren yoktur. Her şeyi bilen ve bildiren Allah, uhdemdeki sorumlu olduklarımı, size bildirmemi şimdi gelen ayet ile emretti. Allah’ın emirlerinden dışarı çıkanın akıbeti azaptır. Şahadet ederim ki, ondan başka tapacak yoktur. Allah’ın birliğine, Muhammed’in onun kulu ve Peygamberi olduğuna şahadet ediyor musunuz?” Orada bulunan on binlerce ashap bağırarak, “şahadet ediyoruz ya Resulullah”, diye cevap verirler.

“Ey Müminler! Allah’ın doğru yolunda, size rehberlik edecek iki emanet bırakıyorum. Bunların ikisi de kesin olarak birbirinden ayrılmaz ve kıyamete kadar birlikte bana gelirler. Bunlardan birincisi Kur’an, ikincisi Ehli Beyt ’imdir. Bunu Rabbimden ben diledim. Allah’ın kelâmı olan ipine yapışır, Ehli Beyt’ in izinden çıkmazsanız, benden sonra yolunuzu yitirmezsiniz (sapıtmazsınız).”

Hz. Muhammed bunları söyledikten sonra, yanındaki Hz. Ali’nin elinden tutar, yukarı kaldırır ve hutbeye böylece devam eder.

“Ey insanlar! Bilirsiniz ki, benim bütün ümmetim üzerinde, kendilerinde ziyade tasarruf ve velâyet hakkım var. Ey Nas! Biliniz ki, Allah benim mevlamdır. Ben de bütün müminlerin Mevla’sıyım. Ben her kimin Mevla’sı isem, Ali’de onun Mevla’sıdır. Her kim Allah’ı severse, beni sevmiş olur. Her kim beni severse, Ali’yi sevmiş olur. Her kim Allah’a düşmansa, benim de düşmanımdır. Bana düşman olan, Ali’ye de düşmandır.”

Hz. Muhammed, bu sözlerini tamamladıktan sonra, ellerini açıp şu duayı yapar: ”Ya Rabbi! Ali’yi seveni, sen de sev. Ali’ye düşman olana, sen de düşman ol. Ali’ye yardım edene, sen de yardım et. Ali’yi hakir görüp, hakaret edeni, sen de hakir gör. Ali’nin eti, benim etimdedir. Ali’nin kanı, benim kanımdadır. Ali bende, ben Ali’deyim. Hak daima Ali ile beraberdir. Çünkü o benimle birlikte Ehli Beyti’mi temsil eder. Ya Rabbi! Sen onu bütün kötülüklerden koru” diyerek duayı yaparken, bütün ashap birlikte bu dua ’ya “amin” deyip katılıyorlardı.

Hz. Resulullah, “Ey Nas! Burada bulunanlar, bulunmayanlara sözlerimi duyursunlar. Belki o bulunmayanlar içinde sözlerimi, burada bulunanlardan daha çok hatırda tutacaklar vardır.” Bu sözlerle hutbesini bitirir.

Hz. Resul’ün bu hutbesinden sonra, sahabe, Hz. Ali’yi tebrik edip, biat etmek için sıraya girerler. Sonradan halife olan Ömer ibni Hattab, herkesten evvel, “Ey Ebu Talip oğlu Ali, ne mutlu sana ki, kadın ve erkek hepimizin Mevla’sı oldun. Tebrik ederim” diyerek biat eder. Diğer sahabeler de, Hz. Ali’nin İmametini sırayla tebrik ederek ve biatlarını yaparlar. Hat ta sahabeler den Hasan bin Sabit, Hz. Ali’nin İmametine dair bir şiir de bestelemiştir.

Gadiru Humm’da bu işler tamamlanıp, Medine’ye hareket edileceği sırada Resulullah, Maide süresinin üçüncü ayetini tekrar okuyup razılık istiyor: “Bugün dininizi ikmal ettim, size verilecek nimetimi tamamladım. Din olarak size İslam’ı getirdim. Razı ve hoşnut oldunuz mu?” Sahabe hep birlikte, “Razıyız ya Resulullah” diye cevap verirler.

Hz. Resulullah: “Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab!” diyerek Cenabı Allah’a hamdı senalarını sunar. Görevini yaptığına kalben kanaat getirerek, huzur içinde halka artık gidebileceklerini söyler. Ondan sonra tekrar Medine’ye doğru yola çıkarlar. “Veda Haccı” diye anılan olay da burada son bulur.

 

Ey Nasipsiz.

Hem pencereni sımsıkı örtüyor, perdeleri çekiyorsun, hemde ay ışığından nur umuyorsun. Dışarıda dolunay pırıl pırıl olmuş, neye yarar. Sen yol vermedikçe, o kapından içeriye giremez.  Bu dünya gecesinde de iman nuruyla aydınlanmak istiyorsan, gönül pencereni Hakka ve hakikata aç, gözünden o örtüyü kaldır.  Gönül gözünle hakikâtı görmeye çalış.

 

 

Kaynaklar:

Kur’an-ı Kerim ayetleri.

Hadis kitaplarından “SAHİHİ MÜSLÜM.”

Hz. Muhammed’in Hayatı ve Kurduğu Dinin Esasları. İstanbul Maarif Matbaası

Abdulbaki Gölpınarlı, Sosyal Açıdan İslam Tarihi, sayfa 153-158, Der Yayınları.

Ahmet Emini’nin “EL-GADİR” adlı on bir ciltlik eseri.

Abdulbaki Gölpınarlı, Tarih boyunca İslam mezhepler ve Şiilik tarihi. Say.40